İttire kaktıra…

AKP iktidarından da bir şey olacak sonunda! Olamayanı daha önce çok söyledik. Yıktılar, yenisini kuramıyorlar. Dolayısıyla kriz…

Lenin emperyalizmin, bir zamanlar kapitalizme eşlik eden, eşlik ne kelime, kapitalizmin önünü açtığı tarihsel ilerlemelerin tamamının yadsınması anlamına geldiğini söylemişti. Ancak emperyalizm kapitalizmin bir aşaması, yeni bir “durumdur.” Kendince dengeleri vardı bu yeni durumun veya statünün. Bugün ise dengesizlik var. Dengenin arayışı bile yok. Krizi yönetelim, üstte biz kalalım yeter, nereye gittiğimizin bir önemi bulunmuyor!

Emperyalizmin bir hegemon gücü vardı. Onun merkezinde durduğu bir yapılanma. Elbette her şey gibi değişime açık ve mahkûm; ama yine de bir denge hali… Dengesizlik ve kriz dünyanın durumu haline gelince, her yer kriz her yer AKP oluyor. Türkiye’de alt mahkeme üst mahkeme kararına uyacak mı, uymayacak mı; bilinmiyor. Laikliğin ne olduğu, Anayasada ne yazdığı artık önemsenmiyor; tanıma ihtiyaç yok. Bu tür temel karakteristikler karıştıktan sonra, biri demiş Afrin’de savaş değil operasyon var, öteki fetih; ikisi birden masaya konabiliyor. Çince konuşan birtakım adamlar, üniformada ay yıldız, Suriye’de bir operasyon veya fetih yürütüyor…

Bu delirme hali Türkiye’ye özgü olsaydı, sürdürülemezdi. Türkiye dünyanın kör noktası olamayacak kadar kritik bir coğrafyada ve büyüklükte çünkü. Ama dedik ya her yer AKP, herkes Tayyip!

Yeni bir rejim kuramıyorlar, ama bu dünyada hayat zaten böyle akıyor.

Geçmişte kalan “olağan” koşullarda bazı davranış kalıpları belli başlı emperyalist devletlerin tekelindeydi. Suyumu bulandırıyorsun hikayesindeki aslanların kimlerde temsil olunduğu belliydi ve bunların taklitlerine izin verilmezdi. Veya taklitler ağa babalarının icazeti ölçüsünde hareket serbestisine sahip olurlardı.

Bir başka “fetih” Kıbrıs’tır ve Ecevit-Erbakan koalisyonu, emperyalizmin Kıbrıs’ın sola kayışını engelleme direktifinden çıkarsadıkları icazetle yapacaklarını yapmışlardı. Yıllar sonra, bu kez ABD’nin Ortadoğu’da elini güçlendirme projesinden, yine Ecevit’in payına Öcalan’ı teslim almak düşmüştü. Şimdi bu klasik örneklerin ötesinde bir konumlanışla karşı karşıyayız. Erdoğan’ın henüz motto haline getirmediği ama çoktan sergilemeye başladığı davranışın adı, alem buysa kral benim’dir.

Haksız sayılmaz. Koskoca ABD’de bir zamanlar Başkan Gerald Ford için "yürürken sakız çiğneyemez" denirdi. Meğer ne kalite devlet adamıymış! Reagan’dan, Bush’lardan geçtik ve adı geçen ve geçmeyen bütün öncüllerini mumla aratan Trump’a geldik dayandık. Adam seçildi, herkes görevden alınır diye baktı… Yoo, dünya Trump’la güzel!

Madem öyle dünya Erdoğan’a güzel! Böyle bir dünyada Erdoğan niye kendini emperyalist ilan etmesin?

Sovyet sonrası dengesizlikte stratejik ittifaklar da buharlaştı. Daha önceleri, başı çeken güçler ittifak sistemleri geliştirir, bunları dayatır ve yönetirlerdi. Emperyalist kapitalist hiyerarşinin alt sıralarına indikçe bağımlı ülkeler suç ortağı olmaktan çıkmazlardı, ama belirli bir mazlumluk imajına da sahip olurlardı. Ardından, önce, herkesin herkesle hem dost hem düşman olabilmesi, tepedekilerin ayrıcalığı haline geldi. Bugünse oyunun kuralı, kuralsızlık. Başka ülkeler bir yana, AKP bu yaygın kaosun keyfini sürüyor.

Burada bir başarı olduğu söylenebilir; ve AKP Türkiye’sinin emperyalist hiyerarşide alttakilere özgü klasik davranış kalıplarının dışına taştığı görülmektedir. Memlekette bebek maması hırsızlığı yayılıyormuş, ne gam! Amerika da evsiz rekortmeni değil mi?

Geçmişte farklıydı. Emperyalist aşamaya geçişin habercilerinden önemli bir tanesi, Britanya işçi sınıfını masaya yatıran ilk araştırmacılardan olan Engels’in 19. yüzyıl sonlarına doğru yaptığı ektir. Engels işçi aristokrasisi diye bir kavram ortaya atar. Tekelleşmekte olan kapitalist sınıf, sömürgeciliğin rantıyla emekçileri bölerek ve bir kısmını yukarı çekerek yönetim becerisini tahkim ediyordu.

Şimdi buna gerek yok. Korkunç yoksulluk verileri, benzersiz gelir eşitsizliği, işsizlik rekorları ile birlikte yükselebiliyor tekelci kapitalistler. Yönetim becerisini arttırmak için sömürünün şiddetini örtmeye ihtiyaç duymuyorlar eskisi kadar. Bu da AKP Türkiye’si ile gelişmiş kapitalist ülkeler arasındaki mesafeyi yok etmese de, daha az önemli hale getiren bir diğer faktör oluyor. Alem buysa…

AKP böyle devam edecek. Modern zamanların herhangi bir momentine taşımak mümkün olsa, böyle bir iktidara delilik hali denir, ömür olarak da artık birkaç hafta mı, ay mı, öyle bir süre biçilirdi.

Buradan nereye varacağım? AKP’nin ömrünü uzattığını, uzatmanın ötesinde bir statü kazandığını mı anlatmaya çalışıyorum? Güçlendiğini mi söylemeye getiriyorum?

Hayır, hiçbiri değil. Ben sözü, bu delilik haline son vermenin çaresinin, ne içerde ne dışarda kapitalizmden çıkmayacağına bağlamak istiyorum. Süresi mi? İşçi sınıfının örgütlenmesine ve ayağa kalkmasına bağlı. Fetihçilik veya adaletsizlik mi? Sosyalizmin güçlenmesine ve insanlık değerlerinin üstündeki ölü toprağını silkelemesine bağlı…

Yoksa bunlar ittire kaktıra yıkmaya devam edecekler. Yerine abuk sabuk gökdelenlerden başka bir şey kurma planları zaten yok.