İthal dinamik, patlak lastik

AKP’nin içerde belirli bir zemin temizliği yaptığı kavşağı, yurtdışına doğru kuvvetli bir atak izlemişti. İçerde Ergenekon defteri açılarak kemalist yapı ve muhalefetin üstüne şiddetle gidilmeye başlanmış ve direnç Çankaya’da kırılmıştı.

AKP temizlik için önceden Amerikan icazeti aldı. Sonrasında, yeniden dönüp teyit istemeliydi. Yeni Osmanlıcılığın Ergenekon operasyonunun ardından gündeme getirilmesi budur. Emperyalistlerin içi rahat edebilirdi. İslamcı Türkiye, ABD ile stratejik ortaklık demekti.

Zaman geçti içerisiyle ve dışarısıyla bütünlük oluşturan ve bu haliyle uzaktan kulağa hoş gelen seste çatlaklar baş gösterdi. Yeni Osmanlı önce Şam yolunda lastik patlattı. Hikayenin devamını biliyoruz...

Bölgede baş rol kapacağını zanneden Erdoğan, artık üçüncü sınıf katillerden birini oynuyor. Suriye’yi de kapsayan master planlarla ABD doğrudan ilgilenmekte. Bu kapsamda bir iş verilmeyen AKP, Suriye’nin destabilizasyonuyla görevli.

Yani El Kaide’yi beslemeye devam et, Rojava’yı duvarla, çetelerle terbiye et, Şam’da ve civarında bombalar patlasın, işbirlikçilikten öte bir yeteneği olmayan birtakım muhalefet liderlerini ağırla... Bu kadar. Dünyanın ağababaları bölgede neler olup biteceğini planlayacaklar, Türkiye ise başka oyuncuları sakatlamakla görevli olacak. Ona tükürecek, öbürüne tekme atacak... Amerikalıların yaramaz, çirkef çocuğu!

Bu çirkin işlerin içerdiği risk de cabası. Sürekli suç işlemek bu düzenin alfabesidir. Ama ana doğrultuya oturmayan suçlar, suçlunun kendi iplerini efendisine büsbütün teslim etmesi sonucunu verir. Çok değil iki üç yıl önce özerk ve büyük bir Osmanlı hayali resmeden AKP, şimdi yeniden, alenen ve resmen emirerine dönüştü. Tanım gereği her zaman tokatlanmaya açık olacak. Tokatlanmamak için arada sahibinin ayakkabılarını parlatacak, başka kirli işlerini de yapacak.

Dedim ya, dış politika iç politikayla bir bütün. Suriye’ye ve bir süredir PYD’ye dönük işlev gördürülen El Kaide çeteleri ve onların bitişiğindeki politikacı takımını, sadece “dışarıda” tutmak, işin tanımı gereği imkansız. Erdoğan ve Davutoğlu, Şam’da namaz kılıp kahve içme yolunun kapandığı gün, ellerinde bu tosuncuklarıyla baş başa kaldılar.

Tosuncuk deyip geçmeyin...

Şimdi biri diyor ki, “merkezimiz Gaziantep”. Mersin’den Antep’e uzanan coğrafya boğaz tokluğuna çalıştırılan yoksul mu yoksul, çaresiz mi çaresiz Arap emekçilerle dolu. Antep’i merkez ilan eden gerici Suriyeli siyasetçiler bu Arap proletaryasının şeyhleri aynı zamanda! Kaçak işçi getiren insan tacirleri, siyasetçi değil köle sahipleri.

Bunlardan bir kısmına vatandaşlık verip seçimlere durduk yerde birkaç yüz bin oy sokma planı çok önce deşifre edilmiş, AKP hükümeti bunu yalanlamıştı. Yalan olmasının mümkün olmadığını biliyorduk. Artık Meclis tutanaklarında da belgeleniyor.

Suriye’den gelen öğrencilere, göçün başından beri Türkiye üniversitelerinin kapısı sorgusuz sualsiz, ve sadece beyanla açık.

Suriye’den gelen hasta ve yaralılara hastaneler “sigortan var mı” diye sormaz. Kendi hastanesini açmaları mümkün olmamışsa, özel indirim uygulanır.
Suriye’den gelen öğretmenlere devlet altın dağıtır...

AKP’nin Türkiye’yi lümpenleştirmesi yetmedi, şimdi komşu ülkelerden ithal ediyor. Seçim döneminde bunların otobüslere doldurulup gezdirildiklerini göreceğiz.

AKP iktidarı bu ithal dinamiklere artık mahkumdur. Patlak lastiği alıp “bari bu işe yarasın” diye içeride döndürmeye kalktılar. Ama motor çoktan su kaynattı. Yanmak üzere, farkında değiller.