İşgalciler

AKP Afrin operasyonuna işgal denince çok kızıyor.

“Türk milletinin devlet geleneği” iddiasının gerçekliğe en yaklaştığı kurumlardan birinin Dışişleri olduğunu söylemekte sakınca yok. AKP’li yıllarda yalnızca bu iddia açısından bakıldığında bile, gelen hep gideni aratmıştır ve o kadar ki, bugün Çavuşoğlu bir yok-bakandır.

Bunu bir eleştiri argümanı ve politik propaganda malzemesi olarak söylüyor değilim. Bu bir saptamadır ve sonuçta AKP devleti böyle bir şeydir. Bir devletin gücünü güçsüzlüğünden alma hali nadir rastlanan bir olgudur, ama AKP rejiminin karakteristiğini ele verir. Veya şöyle ifade edeyim: Kendisini bir “düzen” olarak tasarlamayan ve yapılandırmaya çalışmayan bir rejimdir söz konusu olan. Herhangi bir siyasal iktidar “günü kurtarmak” üstünden toplumsal desteklerini organize edemez. Türkiye’nin bugünkü halinde, rejimin olmadık güç gösterilerine kalkışmasının nedeni güçsüzlüğüdür ve bu güç gösterileri günü kurtarmaya yararken rejimin daha da güçsüzleşmesiyle sonuçlanmaktadır. Bu sonuç karşısında yeni bir güç gösterisine ihtiyaç doğar; günü yeniden kurtarmak gerekmektedir. Sonra…

Çavuşoğlu işgalci olmadıklarını savunur, ama AKP “polis” üniforması giydirdiği birtakım çetecileri eğitmekle kalmaz, bir de Suriye’de kontrolündeki bölgeler için kaymakam ve emniyet müdürü tayin eder!

Bir devletin “işgalciliğinin” kanıtlanması için, başka bir ülkenin egemenlik alanında değil memur ataması yapması, polis diye birilerini eğitmesi yeter de artar bile. AKP bu saçmalığı yapmış ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumsal organizasyonunu başka bir ülkeye yaydığını ilan etmiştir. Bakan bey kızsa da tepinse de bu bir işgal eylemidir.

İşgal kavramı gayrimeşruluğu çağrıştırdığı için kızıyorlar, ama meşruiyet kazanması imkânsız işler yapıyorlar.

“Biz Fransa’nın Cezayir’de yaptıklarını yapmadık.” Böyle dedi yok-bakan. Karşılaştırma ile ilgilenmiyorum. Benim sorum, niye aklına onlarca yıl öncesi geliyor da, etrafına bakmıyor? Dünya ABD, NATO veya bunların belirlediği BM gücü işgali altında bölgelerden geçilmiyor! Dünyaya yayılmış işgal eylemlerinde Türkiye ve Fransa kardeştir!

ABD bile sık sık “Şu veya bu nedenle savaş çıktı, bir bölgeye girdik, ama bu geçici bir durum, geri çekileceğiz” diye açıklama getirmeye ihtiyaç hissediyor. Hatta ABD gibi güçler zaman zaman bu sözlerini hayata geçirmeyi kendi emperyalist stratejilerinin bir unsuru kılıyorlar. Yapabiliyorlar, çünkü müdahale edilen ülkenin iç dinamiklerini biçimlendirmek, konumuza odaklanırsam, oralarda kendi emperyalist çıkarlarını gözetmeyi devredecekleri yerli/yerleşik işbirlikçiler bulmak açısından ABD ve benzerleri ehliyet ve kapasite sahibidir.

AKP bu bağlamda amatör kümede bile oynayamaz! “Kahraman” ÖSO, parasını veren AKP olmasa, arkasında duran TSK olmasa ve TSK bir NATO ordusu olmasa, icazet aynı anda hem Washington, hem Moskova, hatta hem de Şam’dan gelmese Suriye’de yatacak yeri olmayan bir güruhtur. Ondan geçtim, Suriye Türkmenlerinin AKP’ye yandaş oldukları fikri çok büyük ölçüde bir yanılsamadır.

Suriye’de askeri başarı niyetine şu ana kadar ikna edici herhangi bir veri sunamayan AKP, askeri güç gösterisi yaptıkça dibe yolculuk hızlanmaktadır.

AKP emperyalisti oynamaya çalışıyor, ama emperyalist olabilmek için yemesi gereken çok fırın ekmek var. Fırınları da ya Amerikalılar, ya Ruslar çalıştırıyor!

Bu koşullarda yabancı bir ülkeye zorla, o ülkenin halkını ve meşru hükümetini karşısına alarak giren her silahlı güce yapışan işgalci sıfatı, AKP için tamamen açıktır. İşin saçma tarafı gayrimeşruluk nitelemesine kızan AKP alenen işgalci gibi davranmaktan kendini alamaz.

AKP “bu geçici bir durum” da diyemez. İcazet verenler AKP’nin afra tafralı acizliğinden memnundurlar ve TSK geri gideyim dese bırakmayacaklardır. Bizim işgalci aynı zamanda rehindir.

Ve zaten AKP attığı bir adımı geri aldığında bütün faturaların çekmecelerden çıkıp üstüne yürümesi olasılığından ölesiye korkmaktadır. Bu korkusunda haklıdır da.

Geçenlerde Erdoğan Kıbrıslıların hatırlattığı işgal örneğine de çok kızmıştı. Kıbrıs’ta işgalci olmadığını kanıtlamak için emir verdi, saldırttı. Lefkoşa’nın güneyine bakan bir tepe yamacı Rum bölgesindeki Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanlık Sarayının manzarasını oluşturur. O yamaca Kıbrıs’ın hangi kökenden olursa olsun bütün yerlileri için, ister beğensin ister beğenmesin “yabancı” bir devlete ait olduğu açık bir bayrak işlenmiştir. Ay yıldızlı bayrak Kanada’da veya Kongo’da ne kadar yabancıysa hukuken ve siyaseten Kıbrıs’ta da yabancıdır. AKP’liler işgalci sözüne hiddetlenmeye devam etsinler...

Yıllar geçiyor ve herhangi bir şey yoktan var olmuyor. Eskiden beri olan bir unsur, serpiliyor, büyüyor, taşıyor, deforme oluyor. 1974’te TSK’nın Kıbrıs’a “geçici” diye diye, ama o günden bu yana çıkmamacasına yerleşmesinin de altında, Britanya ve ABD’nin, TSK’nın parçası olduğu NATO’nun, hatta müdahalenin taşırdığı bardaktan çıkıp Atina’da iktidara gelen yeni güçlerin icazeti vardır. Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs’ta gücünü kanıtladığı ölçüde emperyalistlerin piyonu ve oyuncağı haline gelecekti. Bu miras AKP’nin elinde en uç noktasına taşınmış ve bir saçmalık halini almıştır.

Emperyalizm, Türkiye’ye gücünü kendince kanıtlayacağı koşu yolları ihsan eder, Ankara’dakiler de ellerinde pimi çekilmiş bir bomba, donup kalırlar. Patlama anı bilinmez, bırakıp kaçacak zaman da yoktur. Mecburen bir dolu afra tafra, mecburen ona yasak, buna dava.

AKP emperyalist kapitalist sistemle yaşamaya ant içmiş Türkiye’nin gelip dayandığı karikatür haldir.

Bütün bunlardan tek sonuç çıkar: İşgalciler her zaman kaybeder!