İnsan manzarası

Bedenini yaktırmakmış vasiyeti Fidel’in. Koca adamın külleri bir kutuya fazla fazla sığdı tabii. Sonra bir insan bedeni için minicik kalan o kutu, Adayı bir uçtan kat etti. Milyonlar saygıya durdular, gözyaşı döktüler.

Meğer vasiyetin devamı varmış. Fidel Castro adı ülkede hiçbir yere, ne bir meydana, ne sokağa, ne dağa verilmeyecekmiş. Yaşarkenki uygulama sürecekmiş. Bunu da Raul’den öğrenmiş olduk. Vasiyetin yasa haline getirileceğini de söyledi Raul.

Küçük Küba büyük liderini uğurlarken veya o büyük lider gittikten sonra bile insanlık dersi veriyor. Burada “bile” sözcüğü fazla…

Küllerin konduğu küçük kutu ve adının hiçbir yere verilmeyecek olması, herhalde bu düzeyde bugüne kadar hiç verilmemiş bir insanlık dersidir. Bu dersin işçi sınıfı devrimleri ve sosyalizm çağında yetişen en önemli komünistlerden birinin imzasını taşıması rastlantı mıdır? Aynı imzanın bayrağı devralan yeni lider ve “ben Fidel’im” sloganını icat eden bütün bir halk tarafından paylaşılıp kolektivize edilmesi rastlantı mıdır?

Küba Sovyet devrimiyle bütünleşerek büyüyen bir deneyimdi. Sovyetler’deki karşı-devrimden sonra trajik bir tecride hapsolduğunda iki dönem geçirdi bu ülke. Birincisi “zor dönemdi.” Yokluğa karşı mutlak tasarruf, sonuna kadar dayanışma, devrimci direniş. Çok iyi yaptılar ve altından beklenenden daha kısa sürede çıktılar. Karşı cephe delinecekti mecburen. Amerikalılar ne derlerse desinler yıkılmıyordu işte Küba.

İkinci dönemde Küba bir denemeye kalktı. Kontrollü biçimde sosyalizmi, merkezi planı, devlet mülkiyetini esnetmeye başladılar. Piyasanın bir ekonomik devinim yaratacağını ve piyasaya sahne olan ülkeye para kazandıracağını kimse yadsımıyor zaten. Soru, bu esneme karşısında sosyalizmin kazanımlarının nasıl bir risk aldığı. Üstelik sosyalizmin kazanımları öyle bir şeydir ki, ancak ilerletilirse vardır. Tersi olsa, ki çok olmuştur, bir kapitalist ülke, sosyalist ülkeden kimi girdilere maruz kaldığında kapitalistliğine halel gelmez. Kapitalizme pencere aralayan sosyalizm, tanım gereği risk altındadır.

Fidel öldükten sonra bu iş biter fikrinin bir aptallık olduğunun Fidel öldükten sonra ilan edilmesi büyük bir meydan okuma değil midir? İnsanlık dersiyle politik meydan okuma aynı şey olarak karşımıza çıktı.

Şimdilik gördüğümüz, tarih yapan o iri yarı adamın küllerinin minicik bir kutuya sığdığıdır. Bana sorarsanız, Fidel ve hem kurucusu hem parçası olduğu, Küba’nın ileri sosyalist kültürü, ölmüş liderin küçük tabutunu sergileyerek ölüm ile yaşam arasında kurulabilecek sağlıksız tüm bağları reddetmiştir.

O tabut Fidel’i temsil edemeyecek kadar küçüktür. O tabut beden boyutlarına, fiziki ölçütlere gelmeyecek bir değerler silsilesini hatırlatmak için yeterlidir. Milyonların saygıya durduğu Fidel midir, yoksa o değerler silsilesi mi? Kimse zihninde Fidel’in bedenini o kutunun içinde canlandıramaz. O kutu, kutsanan, kutsallaştırılan cenaze değil başka bir şey olmalıdır.

Küba’da sosyalizme ve devrime bağlılık duyan herkes “Yo soy Fidel” demiştir ve bu özdeşlik Fidel’in ölmüş olmasının gerçek hayatta herhangi bir şeyi değiştirmeyeceğini simgeleyen bir devrimci deklarasyonun özeti olmaktadır. Kutsanan şey insana yabancı değildir, sokakları, meydanları doldurmaktadır.

“Ben Fidel’im” ise, yani ben Fidel’sem, meydanlara ismini vermek ne kadar saçma olur. Kişisel tevazuun halka, kolektife mal olan bir cüretle buluşmasına tanıklık ettik.

Fidel’in cenaze töreni insanlığın ve sosyalizmin en ileri gömü kültürünü sergilemiş bulunuyor. Bu cenaze başından bütün sonuçlarına kadar politiktir. Belli bir politik amaç gözeterek kurgulanmıştır. Bir cenaze, politik kurguların en zor sınavdan geçecekleri sahnedir. En küçük yapaylık, en küçük oturmamışlık tabutun üstünden dökülür.

Fidel’den sonrasına niyetlenen sömürü çetelerinin aklı eriyor mu, bilmiyorum. Ama Küba şimdi daha güçlü.