İkinci Cumhuriyet Medyası

Hükümetin medyada gerçekleştirdiği dönüşümün geldiği noktayı çarpıcı buluyorum. Önceleri AKP yandaşı tarafta genişleme eğilimi görülen bir yarılma durumu vardı. Tüsiad sermayesiyle bağlantılı medya, haber ve yorum söz konusu olduğunda laisizm üzerinden eleştirel muhalif bir çizgide duruyor, bilimsel ve sol yaklaşımlara sınırlı da olsa alan açıyordu. Etkisi sınırlı sol kemalist unsurları da ayrıca not etmek gerek.

AKP'nin yeni-Osmanlısı veya İkinci Cumhuriyetinin en önemli taarruz alanlarından birinin de medya olduğu açıktır. Bugün sol kemalizmden arta kalan Cumhuriyet gazetesinin eski tadı bile vermediğini söyleyebiliriz. Sol kemalizm bir evre öncenin Tüsiad medyasına benzedi!

Bir zamanların “ana akımı” merkez medya ise aşağı yukarı bir gecede değişim yaşadı. Bunlar Kılıçdaroğlu'nun CHP'de gündeme getirdiği değişiklik gibi, AKP'nin maçı kazandığını kabul ettikleri akşamın sabahında tarafsız bir görünüme yönelmişler, örneğin NTV ve CNN Türk'e yeni yorumcular akın etmeye başlamıştır. Artık sosyal-demokratlar ve liberaller, zaman zaman kemalist ve pek sınırlı olarak sosyalist takviyesiyle eleştirel muhalefet yürütmeyeceklerdi. Bilimsellik içerikle değil, diğer tarafların da varlığıyla ölçülebilirdi ancak. Aslında bu “diğerleri” abartmaya gerek yoktu. AKP'li ve/veya Fethullahcılardı önemli olan. Sonuç olarak çocukluğundan beri faşist Nazlı Ilıcak yandaş medyanın ötesine taştı. Ekranların alışıldık liberalleri Altan, Çandar, Cemal gibi yüzlerin yanına sayısız dinci eklendi. İslamcılığı destekleyen liberaller değil, islamcılığına liberalizmi eklemiş olanlar yerlerini almalıydılar merkezde.

AKP dönüşümünün bıraktığı önemli eksiklerden biri, böylece 2010 yaz aylarında giderilmiş oldu. O sıralar yaz vesilesiyle ara verilen bir haber-yorum programını kapatan iki merkezci-muhalif sunucu, “bakalım kaderde tekrar buluşmak var mı” tadında mesajlar vermişlerdi bir sabah. Döndüklerinde onlar da eleştirel muhalefeti, tarikatçıların “eşit” ağırlık taşıdıkları dengeli programlarla ikame ettiler. Ya da muhtemelen bu koşulla döndüler.
Bu dönüşüm esasen paranın gücüne dayanır. Veya burjuvazinin muhalefeti olsa olsa bu kadardır. Bakanların yabancı sermayedarlara son derece doğrudan mesaj vererek sermaye grupları arasında taraf oldukları bir siyasal yapıda, davranışlarının motor gücü kârını arttırmaktan ibaret olan burjuvazi ve medyası ne yapabilir ki?

Aradan yalnızca birkaç ay geçti, geçmedi. Tarikat yetiştirmesi yeni yeteneklere sonuna kadar açılan kapılardan geçenleri saymak artık imkansız hale geldi. Farkındaysanız hâlâ “merkez” denebilen medyada yorumcu, analizci sıfatıyla her hafta yeni yüzlere rastlanılıyor. Bunların ortak özelliği ise pervasızlık ve cehalet oluyor. En iyisi yazarlığı Taraf'ta öğrenen bu güruhun yanında eski kemalist veya liberal isimler zemzemle yıkanmış gibi duruyorlar.

Örnek olsun bunlardan biri, sanırım gazeteci değil “think tank”çi, stratejist (!) bir tanesi, dün öğlen saatlerinde Amerikan belgelerinden söz ediyordu. Yorumu, bu belgelerin Amerikan dışişlerinin AKP'ye yönelik tereddütlerini yansıttığına dayanıyordu. Buna göre “iyi olmuştu”: AKP'nin Amerikancı olduğu iddiası yalanlanmıştı.

Anlaşılıyor ki, yeni kuşak yorumcu Türkiye'yi yöneten siyasal kadroların birbirlerini ABD elçiliğine jurnalleme yarışında olmalarını görmezden gelme yeteneği taşımalıydı...

Bir diğeri, akşam saatlerinde, örneğin Türkiye'de sel veya deprem mağdurlarına toplu konut yapılıp verildiğinde, bu insanların eski yaşam standartlarının üstüne çıktıklarını ve rantiye haline geldiklerini anlatıyordu. Ayrıca yeni siteler her sınıftan insanı barındırıyor, sınıflar arası kaynaşmaya mekan bile olabiliyordu!

Bir süre sonra, bu deli saçması tezlerin, denge unsuru olarak programa davet edilmiş aklı başında bilim insanları veya eleştirel muhalif kişiler tarafından göğüslenmesi de lüks kaçacaktır. Endonezya diplomalı stratejiste, imam hatip kökenli ekonomi analistine, Taraf'tan yetişme araştırmacı gazeteciye tepeden bakan sosyolog, uluslararası ilişkilerci, kent planlamacı “elitlere” daha ne kadar tahammül edileceği, sanırım şimdiden belli çevrelerde soruluyordur.

2010 dönüşümünün medya ayağı sarsıcı bir düzey düşüklüğüyle taçlanıyor. Öyle ki, Doğan Tarkan'ın referandum öncesi ele geçirdiği desteksiz atma rekorunu Kasım ayında Mehmet Ali Ağca kırdı bile. Demokrasinin modernist elitlerin ötesine açılarak islamcıları kapsamasını savunagelen liberal demokratların cehalet ve pervasızlığın yükselişi karşısında ne düşündüklerini bilmiyorum. Bunların arasından kimilerine gerektiğinde doğrudan Hoca Efendi'nin sofrasında ağırlanma yoluyla ayar verilmesi de yeni dönemin yöntemleri arasındadır.

AKP dönüşümü böyle gidecek, cehaletin ve pervasızlığın istilası yayılacak. Ancak bu sürecin bir noktasında “kırılma” kaçınılmazdır. Bu zırvalıkların kamuoyu oluşturma, inandırma, ideoloji yayma işlevleri çok tartışmalı hale gelecektir. O moment de çok uzak değildir.