Hiç vicdana kızılır mı?

soL Haziran direnişine çok güzelleme yaptı. Yine yaparız. Ama ekledik: Evet, ama yetmez!

Eylül yaklaşırken ve direnişin yeniden patlaması beklenirken, umutlandık. Ne güzel olurdu, 2013 güzünün 2013 yazıyla yarışa girmesi! Ama ekledik: Yetmez...

Hatırlatmak gerekirse, aşağı yukarı şu noktalara işaret etmiştik: Köşelerden, haberlerin, manşetlerin satır aralarından demiş olduk ki, Haziran direnişinin tıpa tıp aynısının tekrarı memleketi ilerletmez. Ulaşılması gereken daha programlı, daha siyasi, daha sol, daha örgütlü bir Haziran'dır.

Üstelik Eylül'e umutları gereğinden fazla bağlamanın riski de vardır: Hayal kırıklığı.

Ve sonuncusu, AKP biriktiren, siyasileşen, örgütlenen bir direniş yerine, zamanlamasını kendisinin de provoke ettiği bir patlamayla enerjiyi tahliye etmeyi tercih ediyor olabilirdi. Provokasyon edebiyatının canı her zaman canı cehenneme. Canı cehenneme, çünkü provokasyonun panzehiri, susup oturmak değil, siyasi akıl ve örgütlenmedir.

soL okulların, statların AKP'ye kapıları kapamasını alkışladı. Ekimiz aynıydı.

Çünkü bu kadarı Haziran'dan çok önce filiz vermeye başlamıştı. Galatasaray stadının açılışını nasıl unuturuz! Taa 2011'in Ocak ayıydı. Ya da 2012 Aralık'ının ODTÜ'sü... Öğrenciler diktatörle köprüleri atmaya çoktan başlamışlardı.

Eee, koskoca Haziran geçmiş buna rağmen zaten yaşananlar tekrarlanacaksa, “yetmez” uyarısı değil miydi doğrusu?

soL okuru heyecanlanır. AKP öfkesidir, kaynağı.

soL ise görevinin, bu heyecanı paylaşmaktan fazla olduğu bilinciyle davranır.

Sonuç biraz can sıkmaktır!

Seçim düzlemine girildiğinde iş yakıcılaşır. Şaka değil oy kullanılacak!

SoL camiasının, olsa olsa “doğrultusu” olur. Parti tercihinde, bırakın okurları, yazarların bile konumu farklı. Bu satırların yazarı TKP'den adaydı örneğin. Suriye Notları'ndan Sevra da öyle. Başka iki köşede iki CHP milletvekili yazıyor... Sorun burada değil...

Aslında sorun yok. Bir durum var. Ve bu durumun maliyeti.

soL gazetesi salt AKP gitsin'ci kitleye, seçimlerde “evet ama yetmez” demeye devam etti. Bunu farklı siyasi partilerde konumlanıp soL'un doğrultusunda buluşan yazarlarımız birlikte yaptık! Tapeler, videolar çıktıkça sevinenlere, tamam bu adamlar ahlaksız, ama bunu öğrenmek için Cemaatin inisiyatif alması ve “bizim” ekran başına çakılmamız mı gerekiyordu, diye şerh koyduk, tuzağa işaret ettik.

AKP gitsin elbette. Peki faşizme karşı MHP'yle omuz omuza, ne demek oluyordu! Oy verirken gözümüzü ve burnumuzu sıkı sıkıya kapatmak, ölen çocuklarımıza haksızlık olmayacak mıydı?

Velhasıl can sıktık. AKP'yle uzlaşmak için, aydınlığın daha azına kanaat getirebileceği için değil, tam tersine, AKP'ye duyduğu öfke ve aydınlığa beslediği inanç ölçüsünde canı sıkıldı bir kesimin. Gazete okuru yanıt verir. Almaz olur biter.

Bize de o oldu. Ama ne gün halk hareketi zirve yapsa, soL da satış patlaması yapıyor. Cezamıza vicdan affı çıkıyor, sanki.

Çünkü hareket arınmadır. Herkesin içi dışı birdir. Hesapsız, temiz...

“Halka yalan söylemek suçtur” diyenin yıldızının o an parlaması şaşırtıcı değil.

Ama huylu huyundan vazgeçer mi! soL kalkar, mücadele anının bile tılsımını bozar: Yetmez, deriz. Eyleme tamam, ama o da yetmez! Çünkü bazı eylemler büyümeye, başkaları daralmaya dönüktür. Kimi eylem tencere tavayla, terlikle şortla sokağa çağırır insanı, kimisi evine saklanmaya iteler. Sırf aksiyon yetmez o yüzden.

Her neyse... soL'un birkaç gün önce açıkladığı “zor durum”un tamamı değil, ama politik arkaplanındaki öğelerden bazıları bunlar. soL, okurlarının bir bölümünün canını sıkmamak adına inanmadığı işler yapmadı. Sorunumuzun (sadece) bir kısmı budur.

Bugünlerde çalan telefonların, gelen mesajların bir bölümü, hakkımızda koşullu bir affın değil, tam bir aklama kararının yürürlüğe girdiğini gösteriyor. soL gazetesine “sana ihtiyacımız var” diyen cephe genişliyor. Ne kadar geniş olduğunu o mesajlar gösteriyor.

Doğrusu budur. İnsan vicdanına, ara sıra kızsa bile, küsemez ki...