Hiç böyle birikmiş miydi?

Söylemeye çalışacağım şeyi Berkin’in cenaze günü çok çarpıcı biçimde hissetmiştim. İstanbul yastaydı. “Bizim” insanlarımız dokunsan ağlayacak haldeydi. Liseliler sessizce okullarını terk ediyor, Şişli’nin yolunu tutuyorlardı kalabalık gruplar halinde. Herkes vicdanıyla baş başaydı, ama aynı anlama gelmek üzere hepimizin tek bir vicdanımız vardı. Dönüş yolunda hep bizdik. Ötekiler toz olmuşlardı yine o gün. Tomalarındakiler hariç tabii. Vapur yolcularının dayanılmaz hüznünü sokak müzisyenleri dağıtmıyor, paylaşıyordu. Üzüntünün çaresi paylaşmaktır. Üzüntülü insanlar birbirleriyle ve topluca sohbet ediyorlardı… Ülkenin bir yanı çamurlaşırken bizim taraf yeniden insan olmuştu. Düzen ve iktidar kötülükten yanaydı, ama bizimkiler hiç de kendilerini yenik hissetmiyorlardı. Aklı başında hepimiz işimizin çok zor olduğunu biliyorduk, o başka.

Üç yılda çok şey değişti. İnsan kuşatıldı öncelikle. İnsanı geri püskürtmek için çocuklara tecavüz etmek ve yakmak… büyük icattı doğrusu! Ciddi söylüyorum. Gericiliğin açtığı baraj kapaklarından sökün eden kötülüğün önemli bir kısmının kendiliğinden değil kasıtlı olduğunu söylemek istiyorum.

Yoksa çocukları kurtarmak için adım atmak zor iş değildir. Polis ve mahkemeler tarafından dağıtılan kadın öldürme yetkisini iptal etmek çocuk oyuncağıdır, istenirse. İşçi öldüren patronu cezalandırmak mümkündür... Kapitalizmin yasası rekabettir, ya. Rekabete demokratik ilişkiler değil hegemonik ilişkiler eşlik eder. Kapitalizmin egemenliği ne kadar denetimsiz, serbest kalırsa çocuk, kadın ve işçiler üstündeki zulüm de şiddetlenecektir. Ama aynı kapitalizm koşullarında bile, kah düzenin sürdürülebilirliği adına, kah insanlığın binlerce yıllık birikiminin etrafından dolaşılamadığı için, kah bu birikimin taşıyıcıları tümden buharlaşmadığından bu kitle kıyımlarına karşı etkili mücadele verilmesi mümkündür.

Tam tersini yaşıyoruz. Karşımızdaki kötülük taşkınının, gericilerin kapağını açtıkları barajdan aktığını düşünmeyin. O çamur orada halihazır beklemiyordu.

Siyasi gericilik toplumsal kötülüğü örgütlüyor. Bir daha birbirimizin koluna girecek kadar insana güvenimiz kalmaması için, üç yıl önceki o büyük, yıkıcı ve yaratıcı insan hüznünden çok tedirgin oldukları için.

Kedi evi cinayeti böyle örgütlenmiş olmayabilir. Daha önceki kartopu cinayeti de. Ama Kadıköy’ü sindirmek için örgütlü bir faaliyetin düğmesine, iskeleden çıkanları seyredince çileden çıktığını söyleyerek bizzat Erdoğan basmıştı. Gericiliğin örgütlü faaliyeti, meczupları da özne haline getirir, cesaretlendirir, saldırganlaştırır. Olağan koşullar altındaysa toplumsal yaşam ve hukuk tarafından lanetleneceğini hisseden meczup kuyruğunu kısar.

İyilik ve kötülük hakkında bin bir felsefi tartışma yapılmıştır ve daha binlercesi yapılacaktır. Beni burada ilgilendiren boyutu ise şudur: Eğer Türkiye insanının insanlıktan çıktığı ve kötülüğün normalleştiğini düşünürsek, umutsuzluğun önünde durulamaz. Ama bunun alternatifi olarak ortada örgütlü bir kötülük varsa, onun karşısında iyiyi, doğruyu örgütleriz.

Somut konuşalım. Daha önce yazdım; o muhtarlar “ah," diyecekler, "bize Sarayda ne işkenceler etti, o adam.” 15 Temmuz’dan sonra kalibreyi gördük işte. Bu darbeyi kim yaptı belli değil, çünkü kaçarı olmayan birkaç asker dışında herkes duymazlıktan geliyor. Aynı soydan ve ahlaktandırlar; Gülen’le görüştüğü sabit olan Davutoğlu, Erdoğan’ı “beni o gönderdi” diye tehdit ediyor ve etkisizleştirmeye gitmiştim aslında diye hikâye yazıyor. Tepedekileri geçiniz. Tabandakiler yaptıklarını bir an önce unutmayı tercih edecek ve senden benden daha laik hale geçivereceklerdir. “Cık cık cık neler de olmuş böyle; kim yapmış, vah vah…” Büyük, topluma yayılmış, milyonları ortak etmiş suçlardan sonra hep böyle olur. Nazilerin arkasında duranlar için de geçerlidir kural, Ermenileri sürüp katledenler için de! Milyonların Erdoğan kılı olarak hayatlarını tamamlamaları beklenmemelidir. Çocuklarına, torunlarına anlatmayacaklar, bir süre sonra araştırmacılar karşılarına oturtacakları AKP seçmeni, miting örgütleyicisi bile bulamayacaklar…

Başlıktaki soruyu gericilik ve kötülük için sormadım. Karşı karşıya olduğumuz bu lağım taşkınının ötesine çevirin gözlerinizi!

Berkin’in cenazesindeki liseliler üniversite sıralarında şimdi. Kasiyer kız onlardan biriydi, minibüs sırası bekleyen işçi de. Çok küçük bir azınlık dışında bir yere gitmiş falan da değiliz. Tersine çoğaldık. Yeni bir yobazın çileden çıkıp saldırması, saldırtılması gericilikle yan yana gelemeyeceğini kavrayan onlarca yeni insan demektir. Bana sorarsanız Türkiye’nin yarıdan fazlasının insanlaşma süreci durmadı. Ama üç yılda çok şey değişti. İnsan olmanın, üç yıl önce hafife alınan bir koşula sıkı sıkıya bağlı olduğu kesinleşti. Türkiye’de insan olmak için örgütlü olmak, gericiliğe ve kötülüğe karşı birlikte durmak bir önkoşuldur.