Hesap kabardıktan sonra

Büyük bir acıyı, bir kez ortaya çıktıktan sonra ancak dayanışma giderir. Acı çekenler birbirlerine sarılıp tutunurlar hayata.

Keşke bu yolla atlatılacak türden bir sorunla karşı karşıya olsaydık. Türkiye’de çok büyük bir nüfus, biri diğerinin yanında olduğumuzu göstermenin yolunu bulurduk.

Zaten işin bu kısmını yine yapıyoruz. Yapacağız. Soma’ya düşen ateşin on milyonlarca yüreği nasıl dağladığını biliyoruz.

Herkes paylaşıyor. Esnaf kendiliğinden kepenk kapatıyor. Öğrenciler, hocalar derse girmiyor. Madenciler aşağıya inmiyor. Türkiye kendini böyle topluyor...

Ama bitmiyor. Çünkü burada öznesiz bir acıdan söz edemiyoruz.

Maden kazaları, bilimin, tekniğin, deneyimin önlemeye yetmediği şeyler olsaydı, yapılması gereken, talep edilmesi gereken madenleri kapatmak olurdu.
Madenlerin bir ölüm tuzağı olmasının kaynağı sermayenin kâr hırsı. Bu hırs, yanında devletin suç ortaklığını bulmasa kendi başına bir yere varmazdı. İki boyut birlikte iş başındadır ve ortaya inanılmaz boyutlarda bir katliam suçu çıkmıştır.

Bu suçun içinde AKP’lilerin meclis araştırmasını reddetmeleri var. “Kaza” haberi geldiğinde ilk iş olarak il merkezinden Soma’ya çevik kuvvet sevkedilmesi var. Kaçak işçi, çocuk işçi çalıştırılması var. Israrla önlem almamak var. İnsan hayatını, tam anlamıyla “takmamak” var. Özelleştirme politikaları var. Hükümetin gözdesi bir şirket var...

Büyük bir suçla karşı karşıyayız.

Suçlu kendini ilk andan itibaren biliyordu. 13 Mayıs’ı 14’üne bağlayan gece Soma’da yakınlarından haber bekleyenler hariç herkesin uykuya yatmasını bekleyen bir devlet gördük. Yüzlerle sayılan ölülerimizin 4-5 kişiden ibaret olduğu bilgisini geceyarısına kadar besleyen, gerçeği halkından saklayan bir hükümet. “Toplu yalan” örgütlü suçun kanıtıydı.

Belliydi aslında... Bir “yetkiliye” bağlanıp hemen girdiği altyazıyı düzelten kanallara rastlıyorduk. Demek ki, yetkililer bilginin mümkün olduğunca gizlenmesi için çıkıyorlardı haber programlarına.

Belliydi yetkililerin sorular fazla uzadığında şak diye telefonlarını kapatmasından belliydi.

“Özür dileriz sayın izleyiciler, hat kesildi herhalde...” Kesilen hat yönetenlerle yönetilenler arasındaki hatmış meğer!

Dünya üzerinde bu şekilde yönetilebilecek başka yerler olabilir. Tersini iddia edebilecek durumda değilim. Ama Türkiye’nin böyle devam edemeyeceğini ısrarla tekrarlarım.

Türkiye’nin büyük bir bölümü omuz omuza verecek, birbirine sarılacak, acısını dindirmeye çalışacak. Türkiye’yi yönetenler yalanla, dolanla, saat ayarlarıyla işi idare edecekler... Daha doğrusu öyle zannedecekler.

Soma toplumdaki sıkışmayı arttırdı. Öfkeyi büyüttü. AKP’nin elinden gelen, bu öfkeyi birkaç saatliğine erteletmektir. Organize yalandan ancak bu kadarı çıkabilir.
O birkaç saat geçti gitti. Öfke dışa vurulacak. Çaresi yok.

Erdoğan aklı diyor ki, “biz daha önce ne öfkeler gördük.” Akıl alır gibi değil, ama söz konusu yaklaşım nerede yaşadığının, kimleri yönettiğinin farkında değil. Burayı dünya üzerinde “teorik olarak” var olabilen “kolay yönetilir” ülkelerden zannediyorlar.

Yanılıyorlar.

Yanıldıklarını göstermek durumundayız. Bunun için öfkeyi siyasal akılla bütünleştirmek biricik yoldur.

“Türkiye böyle gitmez.” Bunu bir yıldır biliyoruz. Halkın öfkesi, toplumdaki yarılma buna tanıklık ediyor. “Böyle olmaz!”

Siyasal akıl “peki nasıl olmalı” sorusunun yanıtını oluşturmalıdır. O zaman “böyle olmaz”ın varolanı reddeden enerjisi hem kurucu, pozitif bir içerikle birleşecek, hem de defalarca çoğalacak...

Bana sorarsanız, Somalı madencilere borcumuzu böyle ödeyebiliriz ancak...