“Heronizm”

İsrail açıklarında “yardım gemisi”nde insanların takır takır öldürüldükleri gün AKP'nin Savunma Bakanı, Heron uçakları alımıyla ilgili bir sorun yok demişti.

Sonra hükümet atıp tutmaya koyuldu. Bu aşamada İsrail, katliam sayesinde Türkiye karşısında, -laubali bir ifade kullanırsak- 1-0 öndeydi. Ölüler somuttur. Atıp tutulanlar uçup gider. Somut olan tek şey, Türkiye'nin büyükelçisini geri çekmesidir. Bu adımın skoru eşitlediğini düşünen varsa beri gelsin!

Ardından İsrail yüzlerce kişiyi tutukladığını açıkladı: 2-0. Bu haberin geldiği dakikalarda Başbakan Mecliste AKP grubunun kürsüsündeydi. Haber gelmeden önce demişti diyeceğini:

Geminin bütün yolcularını, yaralıları ve cenazeleri hemen iade edin... yoksa!

Eğer İsrail tutuklama kararını bu çağrıyı duyduktan sonra almışsa, fark daha da açılmış olmalıdır. Hadi, bu olasılığı ihmal edelim ve Ankara'nın tehditleri, emperyalist ağa babalarının da “yok artık” demeleri üstüne, Tel Aviv'in tükürdüğünü yaladığını varsayalım. Durum olsun, 2-1.
Sonrası yine yoktur ve bütün tatavaya karşın, ne bütün dünyanın Türkiye'nin haklılığını teslim ettiği doğrudur, ne İsrail'in şiddetle kınandığı... Gündemde uluslararası soruşturma falan da yoktur! Yine de uluslararası düzeydeki gelişmelerin bu yönde olduğuna ilişkin coşkulu tezler ortaya atılabilmiştir. Bu iddiaların bir karşı görüntüyle dengelendiği ise tez sahipleri tarafından bile kabul ediliyor. O görüntüde sokaklarında tekbir getirilen ülkemiz, yüzü gözü kana bulanan İsrail askerleri, yaptıklarını gerine gerine anlatan “sivil toplum” sözcüleri, son dakikada bandırası değiştirilen bir iç hat vapuru, son dakikada yolculuktan çekilen iktidar partisi milletvekilleri... falan arzı endam etmektedirler.
Gerici kafaların bir ülkenin onurunu yüceltip, haklılığını herkese kanıtlayabileceklerini düşünmek bile saçmadır. Lakin bu Türkiye iç siyasetiyle ilgilidir ve bizim skoru etkilemediği kabul edilebilir.

O ara AKP genel başkan yardımcısı İsrail'le ilişki kesileceğini söylüyor, mikrofonlar Heroncu Savunma Bakanına döndüğünde ise bu kifayetsiz kişi, topu stop etmeksizin geldiği gibi Dışişleri Bakanına paslıyordu. Artık Bush'la Abdülhamit'i sentezleyen teoriler uydurmayı bırakıp kitlelere seslenmeye yönelen bakan ise askeri işbirliği konusunda kararın “İsrail'in tutumuna göre” belirleneceğini söylüyordu... Sanmamızı istiyor ki, bu bir rest!

Bu, hiç tartışmasız Türkiye'nin kendi kalesine atılmış bir goldür ve durum en azından 3-1 olmuştur... Federasyon başkanlığını Pensilvanya'ya taşımış bir takımın başka yapacak bir şeyi yoktur. Şimdi “çirkin görüntüleri” temizlemek ve “otorite zedelenmesi”ni telafi etmek için zor bir dönem başlamış bulunuyor AKP için. Bir yandan sınır tanımaz ölçülerde atıp tutulacak, öte yandan yalanmadık tükürük bırakılmayacak.
Bu maçın daha fazla seyredilmesine gerek yoktur. Yeni-Osmanlı, İsrail'e teslim olmaktadır. Ülkenin onuru açısından bir değerlendirme yapılacaksa, ortada bir hezimet var. Bu hezimetin Amerikan bağımlılığıyla, Gülen hegemonyasıyla, Milli Görüş hödüklüğüyle, İsrail bağımlılığıyla hangi yönde akacağı bellidir.

Bu arada Fethullah Gülen'in malum röportajının görsel öğeleri bir yere not edilmelidir. Duvardaki Türkiye haritası ve Kuran ayetlerinin oluşturduğu milliyetçi ve dinci demagoji fonunda, Boğaz üstünde uçan F-16'dır asıl manidar olan. Bu lanet uçak kodu Amerikan icadıdır, en çok tüketildiği ülkelerden biri Türkiye'dir ve uçakların modernizasyon ihalesi İsrail'dedir. Namı diğer Hocaefendi, isterseniz yeni Beyaz Saray sözcüsü, kutsal üçlüye zarar verenin nasıl bir köteği hak ettiğini ilan etmiştir!

Kepazeliğe katılmakta gecikmeyen şahsiyet ise yeni CHP başkanıdır. Kimse kızmasın Erdoğan'a en zor gününde, muhalefeti “İsrail sözcülüğü” ile suçlama imkanını armağan eden bir çapsızdır Kılıçdaroğlu! Yeri gelmişken, başbakanın yanıtı, kendisinin her vecizinde boncuk bulmaya meraklı liberal ve demokrat entelijansiya için bir yere not edilmelidir. “Cevap Keşan'dan geldi” tepkisinde, sadece Kılıçdaroğlu'nun konuşma yaptığı memleket köşesinin ismi mi verilmiştir? Acaba Kılıçdaroğlu İstanbul'da, Ankara'da, Konya'da, Gümüşhane'de veya Erzurum'da konuşmuş olsaydı, ne derdi Erdoğan acaba? Yoksa bu dışlayıcı münasebetsizliğin altında Keşan'ın hatırı sayılır bir Roman nüfus barındırması mı vardır? Benim açımdan bu sorunun yanıtı açıktır...

Neyse asıl konuya dönersek, çoktan rahatlayan İsrail artık “Erdoğan binsin gelsin de, gemiyi batıralım” türünden espriler yapacak, Erdoğan ise “ne biçim cezalandırdık Yahudileri” tadında höykürecektir. Heronist politika böyle birşeydir.
Ancak tutmaz! Bir: Türkiye'de Heron dönemi bitmek zorundadır. Siyonizmin bu ülkede yeniden itibarlı müttefik kürsüsüne çıkarılması mümkün değildir. Başkaları bıraksa komünistler bırakmaz!

İki: AKP ne Heron'dan geçebilir, ne de otorite çiğner. İkisinin arasında örselenir durur.

Üç: En azından patinaj çekip yokuşta geri kayan bu arabanın alternatifi ise, dinci gericiliği kah camide, kah Tevrat sayfalarında dengelemeyi uman CHP olamaz. Daha doğrusu Türkiye'yi arasına sokulduğu değirmen taşlarının yıkıcı basıncından bu çizgi kurtaramaz.
Peki, kim mi kurtarır?

Sol hem mümkün hem zorunludur.