Haziran’dan sonra

Direniş ülke siyasetindeki kimi düğümlenmeleri, ister istemez çözdü. Bir aylık mücadele bizim toplumsal müktesebatımızın en önemli unsurlarından biri haline geldi. Artık herhangi bir tartışma, uygulama, düşünce, tez, Haziran’ı hesaba katmadan hayat bulamaz, anlam taşımaz.

Erdoğan çizgisi bunu reddettiği için meczuplaşıyor, saçma hale geliyor, inandırıcılıktan tamamen uzaklaşıyor, yalana ve küfre indirgeniyor. Düşünün, 2013 Türkiye’sinde “camide içki ve seks alemi” diye akla ziyan bir fantezinin yaratıcıları dinci muhafazakarlar oldu!

Çözülen düğümlere örnek olarak, birinci satıra “Türkiye toplumunun şeriat düzenine doğru ne kadar kayabileceği” sorusunu yazmalıyız. Türkiye’de aydınlanmanın, bütün eksiklerine, zayıflıklarına karşın aşılmaz bir birikiminin var olduğu açıklık kazandı. Bu birikimin boyutlarını, temellerini, üstüne ne bina edilebileceğini tartışmaya kuşkusuz devam edeceğiz. Ama artık bir sınır çizgimiz var. Bu memlekette on milyon kişilik bir sokak direnişini ihmal ederek bu tartışma sürdürülemez. Ya da tartışma, “on milyon kişi” verisinin üstüne devam ettirilebilir.

Sadece düşünce alanı değil, pratik işleyişler için de aynı durum söz konusu. Türkiye’de hukuk ve yargı artık direnişi hesaba katacaktır. “Ergenekon hukuku”nun sürdürülemeyeceğini Taksim düzenlemesine ilişkin iptal kararı göstermiş bulunuyor. Artık her mahkeme heyeti akıl yürütürken, değerlendirme ve hesap yaparken “on milyon kişi” verisine dönüp bakmak zorundadır...

Kürt siyasetinde de durum farklı değil.

Birkaç ay önce Kürt reformunun “bin yıllık İslam kardeşliği” üstüne kurulacağı ilan edilmişti. Biz de “Kürtler buna sığmaz” demiştik!

AKP’nin ne zaman açılım dense cebinden çıkardığı bu fikrin, başta Öcalan olmak üzere Kürt siyaseti tarafından da benimsendiğini biliyoruz. Haziran Direnişi işte bunun mümkün olmadığını ilan etti. Din kardeşliği dinselleşme demektir. Türkiye halkı dinsizliğe yönelmeksizin ve dine saygıda kusur etmeksizin dinselleşme yolunu tıkadı.

Bu durumda Türk-Kürt kardeşliği de başka yerde aranacak!

Aranacak çünkü Haziran Direnişi, ipe sapa gelmez iddialara karşın, milliyetçi, şoven bir yön kazanmamıştır. Kitle hareketi barış istemek ile AKP’nin dinci barışını reddetmek arasındaki ince çizgiyi hiç zorlanmadan tutturdu. Dolayısıyla bu konuda yapılan demagojiler, “yoksa savaş mı istiyorsun” türü şantajlar da boşa düştü.

“Hele direnişin sokak evresi tamamlansın, insanlar evlerine çekilsinler, kaldığımız yerden devam ederiz” diye hayal kuranlar var. Akil insanlar bu nedenle Erdoğan tarafından bir araya getirildiler. Ve daha sıra Lice’ye gelmeden, anlaşıldı ki, devam ettirilecek bir şey kalmamış! Erdoğan sözde reformunu en azından seçimlerden sonraya ertelemiş bile.

Çok açık, AKP’nin şu an ihtiyacı güç göstermektir. Kürt başlığında daha önce telaffuz edilen kimi adımları atması zaaf belirtisi olarak algılanacaktır. “Kürt reformu” Mayıs ayı sonunda bitti ama bunu Erdoğan’dan duymak için bir ay geçmesi gerekti.

Lakin Erdoğan’ın mesajı açık olsa da, kimileri, “bir de Amerikalıları dinleyelim” diyorlar!

Ne demeli? İsteyen Amerikalıların, Fethullahçıların mesajlarını esas alabilir, tabii. “Göstericilerin yanına gitmek zorunda değiliz” sözüne kim “hayır zorundasın” diyebilir?

Ancak Haziran müktesebatı ister istemez Kürt siyasetini de kapsamakta, hükmü altına almaktadır. On milyonu ihmal eden bir Kürt tartışması, hani “meczuplaşır” demeyeyim, boşa düşer.