Hayır için

Taksim'in 1 Mayıs kutlamaları için resmen açılması bir çok şeyin sonucu oldu. Temelde “bizim” emeğimizin yattığı tartışma götürmez bir olgu. 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlama kararlılığına sahip bir kesimin varlığı ve mücadelesi ön koşuldur.

İkincisi ise AKP'nin penceresinden görülenlerden oluşuyor. 1 Mayıs'larda Taksim'i polisle işgal edip kenti gaza boğmak hükümetin “devlet” yeteneklerini sergilemesiydi. Bunu görüp “helal olsun devletimize” diyecek geniş bir sağ tabanın var olduğu unutulmasın.

Ancak konunun bir diğer boyutu var: AKP bir de sağ ve sol liberalleri tatmin etmeliydi. Ufuk Uras tipiktir. Hükümetin ve onların pervasız medyasının bile kolay kolay cüret edemeyeceği laflar etmeye başlayan ve, örnek olsun, “Anayasanın geçmemesi Ergenekon'un zaferi olur” diyebilen bu AKP'cinin gazdan rahatlatılması bir hükümet görevidir. Birileri “helal olsun demokrat Tayyip'e” derken öte yanda gözler yanar, kafalar yarılırsa, olur mu!

Mücadele ettik, direndik ve kazandık. Güzel... Artık 1 Mayıs “ezilmeyecek.”

Ama burada bırakırsanız, AKP de 1 Mayıs'ı “terbiye etmeyi” önüne koyacak. Terbiye edilen bir 1 Mayıs, icabında yeniden ezilmeye açık hale gelir.

Bugün fazla uğraşmanın zamanı değil ama DİSK ve KESK'in 1 Mayıs 2010 politikasında biricik eksenin 1 Mayıs'ın kendisi olduğunu not etmek durumundayım. Bu tercih politikasızlığın estetize edilmesidir. Şimdilik geçiyorum...

Terbiye olmamanın yolu ne Taksim'den ne 1 Mayıs fetişizminden geçer. O mesleğin takipçileri çeşit çeşit olup kendilerinin bu cumartesi, haberlerin “olaylı mı-olaysız mı” diye özetlenebilmesi için bol malzeme üretecekleri kesindir. Sendikalar sokağından hükümete teşekkür çıkma olasılığı bile vardır. Diğer varyantı dolduran devrimci demokratların seçtikleri mücadele yöntemlerinin de sınıf mücadelesine yaramadığını söyleyip geçelim.

Bu tablo AKP'ye yukarıda değinilen her iki kesimi aynı anda tatmin etme olanağı verir. Yaşasın devlet ve yaşasın demokrasi sloganlarının birlikte yükselişi 2 Mayıs'a damga vuracaksa, 1 Mayıs kutlanamamış, sol ve işçi sınıfı bir yenilgi yaşamış olur. O halde kutlamanın sloganı, ya da ağırlık noktası çok önemli. Bu slogan, gerici polis devletini de emperyalist tarikat demokrasisini de bastırmalıdır.

Cumartesi günü, zaman yani kutlama gününün kendisi ile mekan yani alan, memleketin gerçek sorunlarından türetilmiş bir sınıf politikasına göre anlam kazanmalıdır.

Gerçek sorunlarımız artık takvime bağlandı!

Bir: Şu an Mecliste süren anayasa görüşmeleri. İki: Temmuz ayına denk geleceği söylenen referandum. Üç: Referandum rüzgarını arkasına alacağı hesaplanan AKP'nin üçüncü seçim zaferi. Dört: Şimdilik önemli birkaç maddesi değiştirilmekte olan anayasanın toptan yenilenmesi, başkanlık sistemine yöneliş, dinselleşme sürecinin hukuksallaştırılması...

Bu takvim cumhurbaşkanlığı görev süresinin biteceği varsayılan 2012'ye kadar uzanıyor. Topu topu iki yıllık bu süreci arzu ettiği gibi tamamlayan bir AKP iktidarında, Türkiye derin bir değişim geçirmiş olacaktır. Felaket dediğimiz olgu budur.

Kritik ayrıntıları bilinmemekle birlikte, genel doğrultusu son derece açık olan iki eksen, bu değişimi bütünlüyorlar: Biri dış dinamik. Genel doğrultu, Türkiye'nin Amerikan kullanımına mutlak uydurulmasıdır ve buradan çoğu kan dolu sayısız musibet çıkar.

İkincisi ise Türk-Kürt ayrışması. AKP, gerici dönüşümü, hâlâ ayak direyen düzen kardeşlerine işte bu bölünme sopasını göstererek yedirecek. Lakin dönüşüm, bölünme olasılığını bertaraf etmeyecek, tersine sopayı sivriltecek.

1 Mayıs bu gidişe müdahale olarak anlam kazanırsa gerçek bir bayramdır. Herhalde işçi sınıfının bayramı, sınıf mücadelesinden izole bir fetiş eğlentisi değildir!

Düzen içi “muhalefet” yanılıyor. Onlar hâlâ AKP'nin önderlik ettiği sürecin, ABD (bazen de İsrail) çıkarlarına uymamasına umut bağlayabiliyorlar. Bu modele göre, haddini bilmez AKP Washington'un ve Tel Aviv'in tepesini arttıracak onlar da Erdoğan'ın ipini çekecekler... Bu model bir tür işbirlikçilik yarışının çerçevesine oturmaktadır. Kimsenin kuşkusu olmasın, böyle bir yarışı kaybedenler, arada onurlarını da çoktan meze ettikleri için, intihar yerine yeni başkanın eteğini öpme sırasına gireceklerdir.

Sonuç olarak işçi sınıfı ve sol açısından, çoktan beri iş başa düşmüş bulunuyor. 1 Mayıs 2010'un anlamını burada aramakta yarar vardır. AKP'nin takvimini bozmak mümkündür. Gelin ilk “hayır” yanıtını, Cumartesi günü verelim... Ondan sonrasını AKP düşünsün!