Hayal Dünyaları AYDEMİR GÜLER

Türkiye'de olup bitenlerin üstüne bindirilen beklentilerin, solda giderek daha büyük bir sıklıkla hayal dünyalarına su akıttığını görmek üzücü oluyor.

Sol siyaset, hele komünizm iyimserdir. Üç neden sayılabilir.

Birincisi, biz tarihin bir yönü olduğunu bilir ve bunu çok önemseriz. Yarınlar bizimdir sözü afaki değil, bilimsel temellidir.

İkincisi, emekçi sınıfların, halk kitlelerinin gücüne güveniriz. Dünyanın en muazzam silah makineleri, en karanlık komuta merkezleri, en acımasız egemenleri, ne yaptığını bilen örgütlü kitlenin gücünde çaresizdir.

Üçüncüsü, bilimle ve halkla barışık aklımızın yaratıcılığına, yani kendimize güveniriz. İşimiz, karanlıkları tasvir etmek değil, yeni olanakları yakalamak, eğer öyle olanaklar verili anda yoksa, onları üretmektir.

Ancak iyimserlik hayal dünyası kurgulamakla karıştırıldığında, bu karışıklığın dağıtılması işini de, biz üstlenmeliyiz. İyimser olmakla bu görev çelişmez. Tersine, tam da geleceğe dönük sağlam iyimserliğimiz, hayal dünyalarına izin vermeme işini bize yükler.

12 Eylül'ün yıldönümü yaklaşırken, solda böyle bir dünyaya ait umutlar zuhur etti. Memlekette darbeler, darbeciler tartışılıyordu ve her kesim tarafından lanetleniyordu ya... Bu dalganın motorunun Fethullah tarikatının polis/yargı örgütlenmesi ve AKP hükümeti olduğu, motora yakıt beslemesinin Washington'dan yapıldığını göz ardı edenler veya önemsemeyenler, 2008 Eylül'ünde kitlelerin yirmi sekiz yıl sonra ilk kez kafayı kaldıracaklarını ummaya başladı. Türkiye darbeyi, fırsat bu fırsat, kusacaktı. Bu tür beklentileri anlatanları dinledim, açık ya da imalı yazılar okudum...

Kim istemez, aydınların, emekçilerin, gençlerin omuzlarında yükselen bir kitle dinamiğini... Siyasal programı, örgütlenmesi ne denli zayıf olursa olsun, Türkiye'de solun en yaşamsal gereksinimlerinin başında kitle dinamizmi, kitle hareketleri geliyor. Ama bu iş bu kadar kolay olmuyor!

AKP hakkındaki davanın kapatma kararıyla son bulmasını dilediğimizi, biz açıkça söyledik. Ama bir yandan da, memleketi ve insanlarımızı kuşatan felaketin bu yolla defedilmesinin mümkün olmadığını daha fazla söyledik. Sol, ilerici kamuoyunda beklentilerini buraya bağlayan, AKP'den kurtulunca, bir anda çiçeklerin açacağı bir ülke kurgulamaya başlayanların olduğunu biliyorum. Biz, en fazla düzen içi kontrolsüz mücadelelerin şiddetlenmesinin sola açacağı ek olanakları düşünmüştük.

Sonra AKP'nin yolsuzlukları başladı. Bir de baktık, hayalcilerimiz bu tartışmaların hükümeti süpüreceğini akıllarından geçiriyorlar!

Yolsuzluk hikayelerinin Erdoğan'ı zorlaması başka şeydir Türkiye'de bir hükümetin sırf yolsuzluklar nedeniyle çökmesi görülmüş şey değildir. "Artık bunu örtemezler" iyimserlik değil, hayaldir. Türkiye'de geçmişte nelerin üstü örtülmüş, nelerin üstünün bile örtülmesine gerek duyulmamıştır... sol bu tarihi nasıl unutur! Karakteri gereği, kâr için, yasal mevzuatı durmaksızın zorlayan burjuva düzeninde, hele bu sınıfsal ahlak düşkünlüğünün "Türkiye'nin dinamizmi" diye allanıp pullandığı bir gelenek çerçevesinde olup bitenlerin sınırını, pazarlıkların çizdiği bellidir. Her zaman böyle olmuştur. Görülmemiş bir çözülüş ve çürümenin üstüne basan Tayyip Erdoğan'ın farkı pazarlığı herkesin gözü önünde yapmasıdır. Günümüzdeki edepsizlik, arkasına güce tapan bir kitlesel çürümüşlüğü de almıştır!

Bu arada, hayalcilerimiz, geçmişte yolsuzlukların yıprattığı siyasetçilerin listesini akıllarından geçirip itiraz etmeden önce, neden rezaletler okyanusundan sadece o listenin oltayla çekilip ortaya döküldüğünü kendilerine sormalı ve bir de bunu araştırmalıdırlar.

Türkiye'de bir halk hareketinin egemen güçlerin ana temsilcisinin üstüne yürümesi, ve bu yürüyüş esnasında adalet duygusunun kitlelerin sıkılı yumruklarında yolsuzluklara karşı ayağa kalkması ise bambaşka bir durumdur. Bu, bizim işimizdir.

Türkiye solculuğu veya ilericiliği görevlerini başkalarının üstüne atıp, masaya yemeğin servis edilmesini bekleme eğilimindedir. Oysa bu kolaycılığın en son geçerli olabileceği ülke, belki de bizimkisidir!

Kolaycılık mı dersiniz, tembellik mi, bilmiyorum. Ama bu hayal dünyası ile delilik krizlerini birbirinden ayırt etmek gerektiğini de not etmeliyim.

Ergenekon savcısına omuz vermeyi solculuk sananlar, herhalde iflah olamayacakları bir kriz geçiriyorlar. Bunlar aynı zamanda tembeller haftalardır duran binlerce sayfadan ikide bir flaş haber üretmeye memur edilmiş internet başı Ergenekon muhabirlerinin yazdıklarını bile okumadıkları, ve söz konusu iddianamenin pespayelikten öte bir belge olduğunu göremedikleri anlaşılıyor... Bunları geçiyorum.

Ve bizim tarafa geliyorum.

Türkiye solundaki yanlışlara ve bu yanlışların süreklileşen bir gerilemeye neden olmasına bakıp, "bizim" cenahın öne çıkmasından keyif alan varsa, bu arkadaşlarımız da bir hayal dünyasına kayıyorlar derim.

Bizim ve başka kimi odakların soldaki genel akıl tutulmasının dışında durduğumuz ve gerilemeye devam eden solculuğun genel eğrisinin de dışına çıkıp güç biriktirdiğimiz doğrudur. Ancak memlekette solculuğu genel olarak ihya edemediğimiz koşullarda bu doğrunun övünülecek bir yanı da olmayacaktır.

Küçülen solun en büyüğü, etkisiz ilericiliğin tek doğrusu olmuşsunuz... kaç yazar?
Bu uyarıların kötümserlikle hiç ilgisi yok. Dedim ya biz iyimseriz. Tarih, sınıfımız ve kendimiz nedeniyle. Bu uyarıları, tam da bu nedenle biz yapmak durumundayız.

Türkiye bir felaketin eşiğindedir ve solun görevi felaketin eşiğinde olunduğunu saptamakla sadece başlar. Asıl işimiz bizi bekliyor.