Güvenlik konseyi

Sol portal hatırlatmadan önce herhalde çoğumuz unutmuştuk. Evet, Türkiye Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesidir.

Sol portal Honduras darbesinin, bizim darbe karşıtlarınca ihmal edilişine dikkat çekti. AKP'nin ölçülerinde "demokrasi havarisi" (!) bir yönetimin, hazır Güvenlik Konseyi üyesiyken Honduras konusuna karışmadan duramaması gerekir.

Türkiye'nin iki yıl süreli görevi 1 Ocak'ta başlamış. Yani dörtte biri tamamlanmış. Görev konusundaki oylama ise geçen Ekim ayında yapılmıştı. Oylamaya bir milli maç havasında hazırlananlar, görev süresinin ilk çeyreğinde uykuya yattı...

Hatırlayın o milli heyecanı! Dışişleri teşkilatı son beş yıldır bu hedefe kilitlenmişmiş. Bakan Babacan'a göre o gün tarihi bir günmüş. Başbakana göre ülkenin prestiji tepe yapacakmış. Haa, bir de o günlerdeki haberlerde Dışişleri bakanlığının görev yükünün çok artacağı duyuruluyormuş. Belki de uyumuyor ama zaman bulamıyorlardır!

Türkiye, rastlantı bu ya, Güvenlik Konseyinin geçici dönem başkanlığı görevini de üstlenmek üzeredir ve hal böyle olduğu için, muhtemelen dışişlerimiz yine "zaman bulamayacaktır".

İnternet aramalarında kolaylıkla denk geleceğiniz bu komedi programı metinlerine bakarsanız acı acı eğlenebilirsiniz. Örneğin büyük zafer oylaması üç Avrupa ülkesi arasında geçmiş, Türkiye 151, Avusturya 132 ve İzlanda 87 oy almış. Bu oylarla ilk iki ülke Güvenlik Konseyine girmiş, sonuncu dışta kalmış. İzlanda'ya fark atan Türk dışişlerine bravo!

Ya da, daha açığı, önemli olan bu oylama değil, yarışa kimlerin girdiğidir. Bunun için kimden icazet alındığı başka bir bahis. Ancak ödül bedavadan kazanılmış değil. Geçen yılın gazete haberlerine göre Türkiye BM'ye aidat borcu olduğu için oy hakkını yitirmiş yoksul ülkelerin aidat borçlarını ödemek için 20 milyon dolar harcamış, mikro ada devletlerinin yöneticilerini, detaylarını bilemediğimiz "eğlenceli toplantılar"da ağırlamış...

Bu işlerin karşılığı Türkiye'nin Güvenlik Konseyi toplantılarında masanın altına veya Amerikan temsilcisinin arkasına saklanması mıdır? İlk çeyrekte durum budur.

Ancak bu yazının şimdiye kadarki alaycı çizgisi, AKP Türkiye'sini hafife almayı vaaz ederek sürüp sonlanamaz. AKP'nin Türkiye'nin sıradan, halkçı, onurlu duyularını yerle yeksan ettiği açık ve doğrudur. Ama iş bir boş sandalyenin emperyalizmin yandaş bir ülkesine armağan edilmesinden ibaret de değildir. Türkiye'nin yarım asra yakın zaman sonra BM Güvenlik Konseyi üyeliğine getirilmesi, bütün dünya kamuoyunun bu ülkenin olası yeni rollerine hazırlanması çerçevesinde anlam kazanır. Yarın öbür gün sağda solda, yine halkçı, onurlu duyular açısından abuk sabuk, ama dünya siyasetinde göz dolduran misyonlara bulaştırıldığında, kimse yadırgamamalıdır Türkiye'yi. Hatta yine batıda kimse tarihsel "doğu barbarlığı"nı, despotik ülkenin militarizmini falan aklına getirmemelidir.