Gerilimsiz hayır

Gerilimsiz siyasal kampanya olur mu? Olsa memlekete bir hayrı olur mu? Hayrı olmayabilir, ama “hayır”ı oluyor sanki…

Gerilimden kaçınmak derken bunun karşı ucundan anlamamız gereken, “keskin sirke” deyimindeki gibi değil. Her benzetme istenen kalıba uymayabilir. O yüzden benzetmeleri, deyimleri bir kenara bırakayım ve açayım. Hayır’cılar genel olarak Türkiye’de bir şey değişmesin, olduğu gibi devam etsin mi istiyorlar; yoksa tersine AKP’li yıllara, tamamına veya bir kısmına uzanan gidişatın değişmesini mi amaçlıyorlar? Bir uçta ilk soruya evet diyenler var, diğer uçta ikinci soruya olumlu yanıt verenler. “Gerilimsiz kampanyacıların” yanıtı, belli ki, “değişmesin”.

Diğer uça bakarsak, bunun alternatifi etrafa öfke ve hiddet saçan bir radikalizm değil. Ama örneğin, suçlunun hesap vermesi talebi; hırsıza hırsız katile katil denebilmesi; dinselleşmenin durdurulması ve laikliğin dönüşü; 1923 Cumhuriyetine sabah akşam küfredilmesinin son bulması… Bunlar küpe zarar falan vermez.

Bu satırların yazarı bu tür sade taşlarla döşenen yolun görkemli, yani her şeyi alaşağı edip yenisini kuran, mümkün olan en yüksek doz ve biçimiyle radikal bir sosyalist devrime açılmasını arzulamakta ve bunun için çalışmaktadır. Lakin 16 Nisan’da hayır oyunun “değişsin” anlamına gelmesi demek, “devrim başlasın” demek olmayacak.

AKP’nin 2002’den buyana yönettiği ülkede iktidarın dayatmalarının halk oyuyla geri püskürtülmesi durumunda gidişatta bir şey değişmemesini istemekte bir tuhaflık yok mu?

Çok tuhaf. Üstelik birden fazla anlamda!

Hemen başta söylediğim gibi “değişmesinci”, gerilimsiz hayır’cılar bu tuhaf konumlanışlarına karşın hayır oranını yukarıya çekmekte çok yararlı olabilirler. Birincisi düz aritmetik: Solcuyum, ilericiyim, cumhuriyetçiyim diyenlerin hayır oyu kullanacağı kesin olduğuna göre, aritmetik artış olsa olsa sağcıyım, muhafazakârım falan diyenlerin eklenmesi yoluyla olur. Bu eklemeyi gerilimsizlerin, değişmesincilerin sağlama olasılığı şüphesiz daha fazladır.

Sonra; Türkiye halkı, ülkenin objektif ve tarihsel olarak ihtiyaç duyduğu radikallikten uzaktır. Fazla kafa yormadan, öyle “ideolojik veya politik olarak kendinizi nasıl tanımlarsınız” türü anket sorularıyla da üzülmeden “bişi olmaz”la ikna edilmek ister ortalama insanımız. İnsanlık hali…

Hem, her seçmen bir strateji uzmanıdır! Yani insanların neye inandığının, neye bağlandığının öneminin kalmadığı varsayılmaktadır. “Hmm, hayır oylarının artması için verilmesi gereken mesaj…” Türkiye’de makul insanın, yani kentli okumuş orta sınıfın böyle akıl yürütmesini uygun gören bir egemen ideoloji var. Aynı standartlara göre memlekette bir dünya görüşüne, bir ideolojiye, bir programa ölesiye inanmak, bağlanmak ve buna göre hareket etmek marjinallik veya aşırılık. İyi de AKP ile Erdoğan tam da böyleler ve memleketi yönetiyorlar. Yani marjda değil merkezdeler! Bu stratejide ve bu toplum analizinde bayağı bir tuhaflık var.

Dahası, seçmenin strateji uzmanı kesildiği veya öyle varsayıldığı memlekette siyaset bir ikiyüzlülük sahnesi, siyasal mesaj denen şey yalanın dik alasına dönüşür. Söylenenin doğru olması değildir önemli olan. Kriter, etkili olması, ikna edici olması, yani pazarda alıcısının olmasıdır. Bu yaklaşım serbest piyasa varsayımlarının topluma toptan egemen olduğu zannına dayanıyor galiba. Peki, öyle bir hayat var mı? Hiç olmuş mu?

Tuhaf gerçekten; çünkü Türkiye’de son yıllarda ikiyüzlülük sahnesine taht kuranlar referandumda hayır oyu verecek olanların çekirdeğini oluşturan cumhuriyetçiler, ilericiler değil. Tam tersine bu insanlar yalandan nefret etmekte, kötülerden ve kötülükten iğrenmektedir. Anti-emperyalist midirler, yoksa “Batının iyi yanlarını almaktan” mı yanadırlar; rivayet muhtelif. Yağmacılığa, hırsızlığa karşı çıkmalarına rağmen kamu işletmeciliği konusunda çok tereddütlü olmaları muhtemeldir; yani söz konusu topluluğa kamuculuk atfetmek tartışmalı olacaktır. Rantiye yaşayanlardan hoşlanmamaktadırlar, bu kesin; ama işçi sınıfı ve emekçilerin merceğine sahip de değillerdir… Türkiye ilericiliğinin en önemli özelliği doğruluk, samimiyet gibi genel ölçütlerle anlatılabilir. Ama diğer taraftaki dinci gericiler takiyyenin kitabını yazmış...

Yoksa gerilimsiz kampanyacılar “bir şey değişmeyecek” diye yemin verirken, Türkiye sağına, ilericilerin de en az sağcılar kadar çirkin olabildiği mesajını vererek empati kurmayı mı düşünüyorlar?

Düşündükçe iş daha da tuhaflaşıyor, değil mi?

Ve zaten kimse hayır çıktığında Erdoğan rejiminin olduğu gibi süreceğini düşünmemekte, inanmamaktadır. Hayır oyu vereceklerin ortalama beklentisi bir sürü şeyin değişmesidir.

Bütün bunlara karşın gerilimsiz hayırcılar hayır oranını arttırmak doğrultusunda çok yararlı olabilirler. Bütün bunlar nedeniyle ülkemizin gerçek ihtiyacı Türkiye’nin kökten değişmesini hedefleyenlerdir, onların güç kazanmasıdır. Türkiye’nin komünist bir sola, komünist bir solun güçlenmesine ihtiyacı var.