Gericilik

Birkaç yıl önce az kalsın, Urfa'da Balıklı Göl’ün bitişiğine bir gericilik abidesi dikiliyordu. Yan yana cami, kilise, havra inşaatı içeren bir kompleks. “Buluşuyoruz” ya hani!

Tarih, devasa büyüklükte planlanan bu sakalete izin vermedi. Proje, hafriyat sırasında gün ışığına çıkan mozaiklere takıldı. Gericilik abidesi yerini arkeolojik kazı alanına bıraktı.

Orası kurtuldu ama, “fikir” büyümeye devam etti. Artık demokratik yaklaşım dine saygıyla ölçülüyor. Ermeni sorunu mu, azınlık hakları mı yapsınlar bir ibadet, görsünler özgürlüğü de hoşgörüyü de... Görüyorlar da!

Din sadece bu anlamda çelişkileri uyuşturmaya yaramıyor. Mücadele mi ediyorsunuz, itirazınız mı var, protesto günü mü geldi. Müslümansanız camiye, Hıristiyansanız kiliseye... Başbakan inadına minare gölgesinde miting yapacak. Bahçeli kampanyayı namazla açacak... İmam tonlu hitabete 1994 belediye seçimlerinden bu yana Erdoğan sayesinde alıştığımız için yeni konsepte adapte olmak zor değil.

MHP Ani'yi istediğinde AKP buna nasıl karşı çıksın? Karşı çıkmak için bir neden mi var? Namaza duran MHP, yeni İslam cumhuriyetinde majestelerinin az sayıdaki muhalefet koltuğunu garanti etmiş demektir. Ya da hükümet sıralarından, Washington sırtlarından bakıldığında “böyle muhalefete can kurban” denir...

CHP de aynı yoldadır ve Kılıçdaroğlu gerçekten de türban sorununu çözmüştür! Düzenin en bir laik muhalefetinin icazet verip dinci gericiliğin bir numaralı simgesinin önünde eğilmesi, karşı tarafta bir kez daha “çak abicim” tipi neşe dalgalanmalarına neden olmuş olmalı. Türkiye'de burjuva laisizminin direnci Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte büsbütün kırıldı. Aynı Bahçeli gibi, CHP de İslam cumhuriyetinde muhalefet sıralarını rezerve etmek derdinde.

CHP bu ya hiç kuşkunuz olmasın, daha sonra sola dönecek ve “2010 sonbaharında bu tavizi vermeseydik memleket çok daha kötü hale gelirdi” diye bir şeyler anlatacak. Bu lafları namaz sırasında sola selam verirken söylemeleri muhtemeldir.

Burjuva laisizminin direncini bir dönem faşist kanattan bekleyenler vardı. Önce Doğu Perinçek'in MHP ile ittifak denemeleri, sonra İlhan Selçuk'un sağın MHP'de toplanması projesi ile kendini gösteren “laik faşizm” teorisi, Türkiye karşı-devriminin dinsiz yapamayacağını ihmal eden bir büyük yanılgıdır. Bu yanılgı artık geri dönemez. Dönmeye kalkarsa önce faşistler tarafından kovalanır.

CHP ise laikliğin mezarına toprak attığını tek bir yolla gözlerden kaçırmayı deneyebilir. Kültürlere, dinlere saygı, hoşgörü... Tarihte ilerleme fikrini yadsımak anlamına gelen bu mazeret imam saflarında alkışlarla karşılanacaktır. Sol saflarda ise onca hoyrat davranılan yüzlerce yıllık bazı değerlerin hatırlanmasına vesile olmalıdır.

Oysa bu dinselleşme karşısında, solda bir “türban yorgunluğu” göze çarpıyor. Onlarca yıl türbanı gericiliğin simgesi değil, ta kendisi sayan saçma sapan yaklaşımlar yarattı bu yorgunluğu. Kızları ikna odasına alırken köşede çember sakalını kaşıyan erkek öğrencileri görmeyen Alemdaroğlu tipi laisizm, “artık toplumsal yaşama da müdahale edeceğiz” diyen Diyanet İşleri Başkanı karşısında çaresizdir. Kimi kemalistlerin bugün “sadece türbanla uğraşmakla hata ettik” yollu özeleştirilerine kızgın bir “geçmiş olsun”dan başka ne diyebiliriz?

Üstelik “hata” en masum açıklama olur. İki açıklama daha var: Burjuva laisizminin türban yenilgisi, gerçekte bunların toplumu ilerletmek gibi bir kaygılarının olmamasından, sınıflı bir toplumu yönetmek içinse dinin vazgeçilmez olduğunu bilmelerinden ileri gelmiştir. İkinci olarak da, en zayıf cephede en uyduruk silahlarla bir muharebeye kalkışılmışsa, bunu laikliğin iflası yönünde bir provokasyon saymaya hakkımız vardır. Gericiliği türbana indirgeyenlerden bazılarının amacı ilericiliğin silahsızlandırılmasıydı.

Seçim menzile girdi. Şimdi gericiliğin ufkunda Merve Kavakçı-Bülent Ecevit karşılaşmasının rövanşını almak vardır. Hem Gülen'e sevgi saygı beyan edip hem türbana direnmek tarihsel olarak mümkün değildir.

Gelinen nokta itibariyle türban cephesinde, ancak gericiliğin topluca zayıflatılmasının bir parçası olarak direnç örgütlenebilecektir. Bundan aşağısı kurtarmaz.

Şerif Mardin mahalle baskısı kavramını ortaya attığında, muhtemelen bir tehdit saptamasında bulunmaksızın gericilik sorununa işaret etmek, belki gericiliğin entelektüel yolunun açılmasına yaptığı geçmiş katkılar için, yaşlılığında Türkiye ilericiliğinden özür dilemek istemiş olabilir. Hanefi Avcı, Gülen karşıtı sayılan kitabında aslında, tarikatın devlet içindeki örgütlenmesinin yüzde doksanlık bölümünü meşrulaştırmıştır... Bu ortalamacı eleştirilerin gericilikten gördüğü tepki son derece şiddetli oldu. Şiddetin nicel değil nitel bir kriteri de, şiddet kullananın kamuoyunu ikna çabasını terketmesidir. Gericilik “kırk kere söylersem olur” pervasızlığıyla, “ben söyledim oldu” diklenmesiyle ya da alay ederek yürümektedir. YÖK Başkanı türban değil şapkayı serbest bıraktıklarını söylerken uygulanma olasılığı kalmamış mevcut yasaya karşı önlem almamakta, bir tür gol sonrası kutlama yapmaktadır.

Özet: Burjuva laisizminin ve laik öğelerden vazgeçme olasılığı bulunmayan ortalama liberalizmin dönemi kapanmakta, siyaset alanı İslam cumhuriyetine angajmanla yeniden tanımlanmaktadır.

Sonuç: Bu gericiliği artık Roma mozaikleri durduramaz. Bu gericiliği Mardin analizleri, Avcı enformasyonu, Ecevit muhalefeti etkilemez.

İş başa düşer. İş solun başına düşer. Türkiye'yi sosyalist aydınlanmadan aşağısı kurtarmaz.