Gericiliğin cüreti

"Biz kendi medeniyetimize baktığımızda, biz farklılıkları zenginlik olarak görüyoruz. Osmanlı Medeniyetine baktığımızda farklılıklar zenginlikti. Osmanlı'dan sonra maalesef burada bir zaafa uğradık. İşte bu zaafa uğramanın neticesinde işte o diğerleri, ötekiler, biz, onlar gibi yaklaşım tarzları, bizi birbirimize bağlayan o kardeşlik özelliklerinde bir zafiyet meydana getirdi..."

Bazı kaynaklarda yukarıdaki cümleler dilbilgisi kurallarına uygun hale getirilmiş. Sanıyorum, orijinal hali yukarıdakidir. Bu sözleri cumhuriyetin başbakanının söylemesi, 1923'ten bu yana köprülerin altından çok su akmış olsa da, dehşet vericidir.

Ne demeli... Osmanlı farklılıkları zenginlik olarak gördüğü için asırlar boyunca tahta çıkacak olan dışındaki hanedan erkeklerini katletmeyi adet edinmişti. Çoluk çocuğu boğdurmaktan vazgeçildikten sonra padişahların vezirlerle, sadrazamlarla durumu idare etmeleri de, artık anlayışla karşılanmalıdır. Fetih ve yağma kültürünün farklıların zenginliğine göz dikme üstüne kurulu olduğu kesinlikle doğrudur. Ne kadar farklı olunduğu pek su götüren Ermenilerin, Hamidiye Alayları denen Kürt çetelerine kırdırılması sarayın kardeşlik politikalarının doruk noktası mıdır? Osmanlı'dan sonra büyük bir zaaf gösterildiği ve devrimin, kendi öncesini temizlemeyip yedeklemeye kalkarak devrimciliğin temel görevlerini yerine getirmediği de kabul edilebilir!

Recep Tayyip Erdoğan'ın böyle şeyler anlatmasında şaşacak bir şey yok. Ancak bu ifadenin cumhuriyet düşmanlığı ve geri dönüş sevdasında tepe noktalardan birini temsil ettiği açıktır. Erdoğan büyük bir gericidir. Burjuva siyaseti çok cumhuriyet düşmanı görmüştü, ama Erdoğan benzerlerini sollayıp geçti ve bizim ülkemizin, burjuvazinin hesabına yazılı çok az sayıdaki tarihsel ilerlemelerinden başta gelenini bir zaaf olarak niteleme cüretini gösterdi.

Bu konuşmanın altı çizilmelidir. 3 Temmuz 2009 tarihi bir kenara yazılmalıdır.

Erdoğan bu konuşmayı yapmadan herhalde biraz önce Beyazıt Camiinde Cuma namazını kılmış. Tarihin bir Cuma gününe denk getirilmesinin rastlantı olmadığını tahmin edebiliriz.

Kaçınılmaz biçimde bir protesto gösterisine muhatap olan başbakana cemaatin sahip çıkması da normaldir. Ne de olsa o Cuma Beyazıt Camii kapılarını seçkin bir topluluğa açmış olmalıdır. O güruhun içinden bazıları, protestoculara "Burası Osmanlı toprağı" diye slogan atmışlar. Bunlar kendi tarih bilinçlerine sahip seçkin gericilerdir.

Camiden çıkan başbakan, konuşmasında kendi ifade ettiği gibi belediye başkanlığı zamanından beri kapısından geçmediği İstanbul Üniversitesine girmiş ve kendisi için düzenlenen fahri doktora törenine katılmış. Burada sadece yıllar sonra gelişinden söz etmekle kalmamış ve Türkiye akademyasının en önemli kurumlarından birinde toplanan öğretim üyeleri ve yöneticilere günümüz dünyası ve ülke tarihine ilişkin görüşlerini aktarmış.

İstanbul Üniversitesinin sicilinde temizlenmesi gereken çok leke vardır. İşe o görkemli kapıdaki 1453'le başlanacak. İstanbul Üniversitesinin Fatih'in medreseye çevirdiği eski kiliselerle ne alakası var? Ve Erdoğan o çatı altında tekrarladığı bu "bilgi"yi üniversiteden devralmış, belki de kapıdan geçerken görüp akıl etmiştir!

Daha önemli şeyler de var. Örneğin bu üniversite, galiba Fen Fakültesinin o güzelim salonunda, öyle 12 Eylül'ün ertesinde falan değil, 1980'lerin ikinci yarısı gibi yeterince ileri bir tarihte, yıldız sayısını unuttuğum bir takım subayları ağırlamış ve katılımını zorunlu tuttuğu toplantıda vatana karşı solcuların kurduğu komploları dinlettirmişti. Her dönem cahillere davetiye çıkartmanın başlı başına bir gelenek olduğunu mu düşünmeliyiz?

Başbakanın konuşmasının yayınlanan parçalarına baktığınızda, akla arada, "işle böyle yaparlar" manasına bir el hareketi yapıp yapmadığı gelmektedir. Vites büyüten gericilik intikam almaktadır.

2009 Temmuzunun Türkiye'sinde çizgi filmlerde oruç tutmayan çocuk yüzkarası olarak suçlanmaktadır. 2009 Temmuzunun Türkiye'sinde bir imam namaz saatlerinde sinyal bozucu marifetiyle köyün iletişimini engellemektedir. Hal böyle olunca Tayyip Erdoğan da doktora alıp cüppe giyer elbet!

Siyaset bilimi doktorası değilse bile Erdoğan'a zamanlama konusundaki hassasiyeti açısından bir takdir belgesi verilmelidir. Gericiliğin cüreti henüz İstanbul Üniversitesini derslerin devam ettiği sırada ziyaret etmeye yetmemekte, yazın ortasında okulun bomboş olduğu bir tarih özenle seçilmektedir.

Sicili temizlemek mi demiştik?

Peki, onu da biz yaparız!