Gerçek tartışma, sol, soL

Bugün portaldaki köşe yazılarına göz atın. Hakiki bir tartışma, AKP veya Erdoğan’ın sonu üstüne bir tartışma yürüyor.

Bu tartışma soL’a aittir ve sürdürülmelidir. Haziran Direnişi’nden bu yana değil, gericiliğin 2011 seçim zaferinden beri süregelen bir tartışmada yeni, yepyeni argümanların akmaya devam etmesini beklemek haksızlık olur. Üstelik bana sorarsanız soL burada da çok büyük eksik bırakmadı. Daha bugün bir yazarımızın hem ‘17 Aralık Cemaati’ni, hem ‘7 Haziran HDP’sini birer restorasyon projesi olarak anlamlandırması soL’a özgüdür. Bir gün birimiz emperyalizmin ve pek modern ve büyük burjuvazinin aynı anda hem restorasyoncu hem AKP’ci görünebilmesinin dinamikleri üstünde durur; ertesi gün bir diğerimiz bugünkü durumun neden bir istisna ve arıza değil kapitalist “ilerlemenin” organik sonucu olduğunu işler…

L’si normal yazılan sol veya Marx’ın Manifesto’daki tarihsel tasnifindekinden farklı bir içerikle kullanırsak “gerici sosyalizm”in ufku, bir ucunda AKP rejiminin, diğer ucunda restorasyonun yer aldığı bir yelpaze. Bunun üzerinde geziniyorlar ve durmaksızın yanlış yapıyorlar. Bu yelpazenin ötesini görmeden Türkiye’yi okuyabilmek imkânsızdır. İnsan açıklamaya, anlamaya, anlamlandırmaya muhtaç. İçinde yaşadığı durumu okuyamayanın aklı sarsılır. Solcu aydın da sıradan halk gibidir bir açıdan: Kolay ve çoğunlukla dinsel açıklamalara sığınır.

Ama okumayı becermeden değiştirmek büsbütün imkânsız olduğundan ve değiştiremeyen sol eşyanın doğasına aykırı bir şey olduğundan, solun dejenere olması kaçınılmazdır. Başkalarını da dejenere etmek için maaşa bağlananları geçiyorum; genel olarak sol Türkiye’deki çözülüşün parçası olmuştur. Çözülen bir düzenin içine sıkışan solculuğun kendisi çözülür. Hatta önce sol çözülür.

Düzen içi solun alâmetifarikalarından bir tanesi Erdoğan rejimini kapitalizm tarafından normalleştirilecek bir sapma, arıza olarak görmek. Bekle ki düzelsin! Küçük veya büyücek bir rötuş yapıldığında, artık devrim mi dersin, halk iktidarı mı, kimleri yere göğe sığdırmazlık edersin, bilinmez!

Beklenen operasyonun gelmemesi çok yorucu, bıktırıcı ve hatta tehlikeli olabiliyor. Erdoğan haklı olarak, kendine sabah akşam beddua ettiğini bildiği ve gördüğü herkesten intikam alıyor. Bu sağanak altında yaşamak hakikaten yorucu… Düzen solunun bir gün Erdoğancı bir gün restorasyoncu olmasında şaşacak bir şey yok.

En uç yorumcuların gerçeklik duygularını yitirmelerinde de şaşacak bir şey yok.

Sosyal medya, yararlarının, açtığı olanakların yanı sıra bir küfür mekânı ya. Hadi bugün karşıt uç yorumcular hep birlikte küfretsinler bana!

Türkiye’de gerçeklik duygusunu yitirmesi hiç şaşırtıcı olmayan iki siyasetçi Perinçek ve Öcalan’dır. Söylediklerine, yazdıklarına bakarsanız ve inanacak olursanız ülkemiz bu ikisi tarafından rotasyon usulü yönetilmektedir. Erdoğan’ı o kurtarmıştır ve o olmasa çoktan taş taş üstünde kalmayacaktı. Aslında o memleketi kurtaracak adam olmanın ötesinde, zaten kurtarmış bulunmaktadır! Diğeri Erdoğan’ı yönetmektedir ve herkes artık ona mahkûmdur…

Artık bu iddialar bilimin ve bilimden çok uzak olmayan siyasi polemiğin konusu olmaktan çıkmış, psikolojinin alanına girmiştir. Adı geçen kişiliklerden bağımsız olarak sol’un bir bölümü, kapitalizmin normalleştirmediği ve birlikte yaşamaya devam ettiği gerici rejimi normal sayar oldu. Bu meşrulaştırma becerisini şu ana kadar gösteremeyen bir tek CHP! Çok beceriksizler ve en yaratıcı eylemleri aralarından birinin bütün üyelerinin sabaha besmeleyle kalktığını söylemesi olabiliyor.

Gerçeklik duygusunu yitirenler ve beceriksizler manalı bir tartışma yürütemezler. İşi bu derece ifrata vardırmayanların da olduğu doğrudur. Ama kapitalist dünyanın istisnası değil, basbayağı demonstrasyonu, üstelik basbayağı merkezi haline gelen bir ülkenin yangın yerinde vagonu sallayarak akıl korunmaz. Solda vagon sallayanlar az değil. Her an alev alabilecek, içi eski solcu dolu vagonlar var Türkiye’de.

Ne yazık ki soL hakiki tartışmalardan başını kaldırıp bunlarla uğraşamaz. Daha doğrusu uğraşsa da sonuç alamayacağı için uğraşmamalıdır. İkide bir bize dönüp “durun bekleyin” diye seslenen, kâh küfredip kâh ağlayan, seslenmek için döndüğünde karşı karşıya kaldığı aynada gördüğünden çok mutsuz olan solu, doğrudan kendisiyle uğraşarak kurtarmak olanağı bulunmuyor.

Tabii ki ne pisi pisine yansınlar, ne akıllarını yitirsinler… Biz yürüyelim ve gösterelim.