Geçersizdir

Hukuki anlamda söylemiyorum. Hukuk eninde sonunda bir üstyapı kurumudur ve üstelik yalnızca diğer üstyapı kurumları gibi “temel” tarafından belirlenmekle kalmaz; bir de bir başka üstyapı kurumu olan siyasetin belirlenimi altındadır. Hukuk, icat edildiği günden bu yana “rejimlerin” düzenleyicisi olarak işlev yüklendiği, böyle tanımlandığı için siyaset kurumu da tanımla oynamak yerine içeriğe müdahaleyi tercih etmiş…

Dolayısıyla geçersizdir derken siyasetten hareketle söylüyorum.

Örneğin bütün okulları imam hatibe çevirme operasyonu, buna bağlı alınan her tür karar geçersiz olacak. Bunu yalnızca sosyalizmde böyle olacağı kesin olduğundan değil başka bir şeye daha dayanarak söyleyebiliyoruz. Baksanıza, imam hatipler çoğaldıkça sıraları tenhalaştı. Millet kafayı tümden yemedi ki, çocuğunun imam olması için plan yapsın? Dindarlar da buna dahildir ve imamlık, devletin yönetiminin imamlara teslim edilmesi yoluyla bayağı teşvik edilse de itibarlı, en çok tercih edilen meslek olmayacaktır. Sosyalizm bu toplumsal zemine ayağını basacak ve imam hatiplerle ilgili bütün kararları geçersiz ilan edecek.

Müftülere nikah yetkisi verildi ya; daha çok beklerler çiftlerin sıraya girmesini. Medeni nikahın itibarsızlaştırılması ve giderek kadük edilmesi amaçlanıyor. Yoksa dini nikah yapılınca, sadece dini nikah yapılmış olur! Zaten belli bir oranda yapılagelmektedir. Yaptıranın boyu uzamaz, yaptırmayanın inancını kimse sorgulamaz. Anne babalar düşünün ki, kızlarının geleceği için her tür haktan yoksun bırakılmanın rüyasını görsünler. Sebep? Türkiye’de bu denli koyu bir dinsel muhafazakarlık yalnızca tarikatların içinde bulunur. Sonuç olarak müftüler daha çok bekler! Dini veya resmi bir sözleşme yapmış olsunlar olmasınlar, birlikte yaşamayı seçen insanların sahip oldukları bütün hakları güvence altına alacak olan sosyalizmin, imam nikahını yasaklaması bile gerekmeyecek. Tarikatlar mutlaka yasaklanacak ve gerisi neredeyse kendiliğinden gelecek.

Türkiye’nin Batı ittifakı içinde yer almasının toplumsal karşılığı hiç yaratılamamıştır. Bu yüzden olsa gerek, 1950’lerden başlayarak devlet, ana akım basın, modern burjuvazi, sendikal hareketten başlayarak “sivil toplum” vb. abartılı bir Amerikanseverlik sergilemiştir. Bu çabaların büyük ölçüde sonuçsuz kalmasının nedeni çoğunlukla toplumun doğulu ve Müslüman karakterine bağlanırdı. Oysa bu özellikler Türkiye’ye içkin olmakla birlikte herhangi bir zaman diliminde belirleyici olamamışlardır. Modern dönemde Batıya dönük rezervli yaklaşımın kaynağı, bana sorarsanız, Türkiye’nin Batıya benzeme tarihinin görülmemiş bir kazığın yenmesiyle duvara çarpmasıdır. Borçlandıran Avrupa tefecidir; maliyesine el koyarak toplumu çileden çıkarmış, en sonunda da işgale ve bölmeye girişmiştir. Bu tarihsel hafızanın yok edilmesi kolay değildir. Doğulu ve Müslüman karakterleri bu bağlama “mazlumluk” biçiminde dönüşerek eklendi. İslamcı siyasetin Erbakan dönemi sahtekâr, Erdoğan dönemi işbirlikçidir ve o defter kapanmış bulunuyor. Bu aralar Amerikan alerjisinin sergilendiği anketler yapılıyormuş ve ABD’ye güvensizlik yüzde 90’ın üstünde çıkıyormuş! Bu oran başkasına yar olmaz, ama sosyalizmin dayanağını oluşturur. Sosyalizm güle oynaya Türkiye’nin emperyalist ittifaktan kopuşunu ilan edecek ve hiç kuşkusuz kitleler bayram edecektir.

OHAL’e hiç değinmeyeceğim. Belli ki AKP’nin hukukuna (!) göre OHAL bitince de o dönemin kararları geçerliliğini yitirmeyecek. Adamlar olağanüstü baskıların anayasa hükmü olmasını arzuluyor ve zaten de olağanına dönmeyecekleri belli. Ama kanunda yeri var; bu kararların süresi OHAL kadardır. O nedenle bizim geçersizdir dememize gerek bile yok.

Şeker fabrikalarını özelleştireceklermiş. Bu özelleştirme işini kotarabilmek için yirmi yıl kıvrandı memleketi yönetenler ve sonra imamlara teslim ettiler mührü. Bir nevi Allah’ın emri demeksizin beceremeyeceklerdi kamunun tasfiyesini. Toplum yemiyordu, kamu işletmeciliğinin verimsiz olduğunu ve diğer argümanları. Maşallah karı-koca kavgasının ilacıdır demedikleri kalmıştı da, yine olmamıştı. Din aşkına özelleştirme, Peygamberin tavsiyesi olarak ticaret, Kemalist devletin ve dahi asker vesayetinin oyulması gibi unsurlar sayesinde oldu ne olduysa. Ama gittik gittik, baktık başa dönmüşüz. Bugün Türkiye toplumu özelleştirmeciliğin alçakça bir yağma olduğunda geniş bir algı birliği içinde. Sosyalizm işte buna yaslanacak ve geçersizdir demekle kalmayacak; kamunun yani halkın uğratıldığı akıl almaz zararın tazmini, zenginlerin mülksüzleştirilmesinin meşru temelini oluşturacak.

Bir de komiklikler var yapılan. Güzelim Safranbolu’nun belediye meclisi sokak isimleriyle oynamış. Yıldız Caddesi olmuş Zeytin Dalı mesela. Hadi Yıldız kelimesi, Abdülhamid’in sarayını değil de doğayı falan hatırlatmış olabilir. Doğayı sevmiyor ya yobaz takımı… Peki; ya Cami sokağın adını Atak sokak yapmak nedir? Değirmen veya Kaya sözcüklerine bir bağlılık duyulmayabilir. İyi de Vatan sokak niye Anka yapılır? Efendim bunlar “milli silah” isimleriymiş. Safranbolu’nun Afrin duyarlılığı sokak isimleriyle yükseltilecek anlaşılan… Demek ki, sosyalizmin “geçersizdir” kararnamelerinin bazıları pek eğlenceli olacak…