Game over

AKP, Türkiye için klasik bir “dünyaya yetişme” problematiğiyle doğmuştu.

Dünyada kriz emaresi yok denirken, Cumhurbaşkanıyla Başbakanın kavga etmesi üzerine ekonomisi patlayan bir ülkeydi Türkiye. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türk devletinin zırvalıklarını araştırma komisyonuna dönmüştü. Çok dengesiz bir bölgenin göbeğinde NATO üyesi bir koca ülke vardı ve ne işe yaradığı belli değildi. Batıdan bakıldığında “Türkler anlamıyordu.” Üstelik aralarında kafası dağılmış olanlar ne çoktu! Ecevit kalkmış, Saddam'a sahip çıkmayı denemişti. ABD'nin has adamları arasında Kürt liderleri en itibarlı koltuklara yerleşirken, bunlar Kürt sözcüğünü bile tabu haline getirmişlerdi. Neredeyse 70 milyonluk bir pazar vardı, ama devletçi saplantılarını, 30-40 yıl önce işe yarayan devlet işletmeciliğini terkedemiyorlardı bir türlü. Milliyetçiliğin komünizme karşı kullanıldığında bir manası vardı. Oysa bunlar yabancı sermayeyle bütünleşmeye isteksizdi.

Türkiye'nin “çağdaş uygarlığa yetişme” sloganı, Osmanlı modernleşmesinden başlayarak bütün burjuva devrimi sürecine damga vuran bu yaklaşım, bir korunma güdüsünü merkeze koyar. Sık sık bu güdü hakiki bir gelişme rotasından çıkmış, rakibine sarılarak dayak yemekten kurtulmaya çalışan boksörü andırır olmuştur. Hakem bunca zaman istismarcı oyuncuyu tolere edebildiyse nedeni baş ve ortak düşman konseptidir. Sovyetler ve komünizm kapıda beklerken, müttefikin en pespayesi bile diskalifiye edilemiyordu!

Bütün bunların geride kaldığı bir dönemde laboratuarda imal edilen proje partisi AKP, dünyaya yetişme ve uyum açısından dört dörtlük bir performans sergiledi aslında. Dört dörtlüktü gerçekten...  Kimileri Batının Ortadoğu'ya barış getirmek istediğine inanıyor ve savaş kışkırtıcısı Erdoğan'ın beğenilmediğini düşünüyor olabilir. Çok yanıldılar. Savaşın en vahşisi Suriye'de devlet eliyle örgütlenirken, “merak etmeyin, diyorlardı, Amerikalılar bunların ipini çekecek.”

Ya da Batının Kürt sorununda adil çözümü dert ettiğini sananlar vardı. Onlar da, artık “bu kadarına” tahammül edilmeyecek günü beklediler. Oysa dert Ortadoğu'nun yeniden paylaşımıyla sonuçlanacak bir altüst oluş yaratmaktan ibaretti. Kürt statükosunun sarsılıp Kürt milliyetçiliği açısından daha iyi bir tablonun çıkması sadece bu çerçevede mana taşıyordu. Gerisi “ayar vermek”tir. Emperyalistler birbirlerine ve bağımlılara hep ayar verirler.

AKP Türkiye kapitalizminin tarihsel emeli olarak uygarlığa yetişme/emperyalizme uyum açısından başarılı olmuştur.

Lakin AKP dinselliğin önünü o kadar açtı ki, eşyanın tabiatı gereği denge noktası falan kalmadı. Başarılı AKP şeriatçıdır. Geri dönme şansı yoktur. Olsa, bakaracı-makaracı takımı çoktan dönerdi.

AKP emperyalizmin kendisine işaret ettiği rollere, amasız fakatsız, öyle eski burjuva liderlere hiç benzemeyen bir fütursuzlukla angaje oldu. Öyle ki, bunun geri dönüşü yoktu artık. Bir buçuk milyonun üstünde mülteci, kaçak silah, kaçak petrol, tarikatlardan gizli servislere, oradan devlet mekanizmasına uzanan bir ağ. Buradan geri dönenin yolu, çok basit, hapisten geçer.

Memleketi o kadar piyasallaştırdılar ki, yolsuzluğun sınırı ve adabı kalmadı. Tersine her şey gibi bunu da “din adına” yaptıları. Kitaba bakılırsa kaynakların optimal dağılımını sağlayacak mekanizmadır piyasa. Piyasa en olgun haline ulaşmış ve aynı anlama gelmek üzere ayaklar altında paramparça edilmiştir. Bu iktidarın küçük manevralarla temizleyebileceğinin çok ötesindedir.

AKP Türkiye'si tam da emperyalizmle uyumun olabilecek en mükemmel formunu yakaladığını zannederken kendini dünyaya yabancılaşmış halde buldu.

Bu tablo Charlie Hebdo öncesinde şekillenmişti üç aşağı beş yukarı. 2015 itibariyle AKP'nin dünya kapitalizminin verili iklimine yabancılaşmasından söz etmek yetmiyor. Artık kolundan tutulup uzaklara savrulma aşamasına gelindi.

Paris'ten yükselen birlik beraberlik dalgası, Amerikan 11 Eylülüyle benzerdir. Her ikisi kapitalist sisteme canlılık arayışı, yeni hamle örgütlenmesi. Ancak neo-kon iktidarının projesi olan 11 Eylül tam boy bir düşmanlaştırmayla solun her türünü baskı altına almıştı. Solculuk yok edilecekti.

Fransız sosyal-demokrasinin kucağında dünyaya gelen Charlie hamlesindeyse, kapitalizm insani değerlerden, cumhuriyetçilikten, laiklikten, kozmopolitizmden, genel olarak soldan enerji bulma arayışında.

Bana sorarsanız, bu değerleri yeniden yükseltebilecek bir kaynağı yok dünya kapitalizminin. Ama ne yapsınlar ki? 2008 krizi muhafazakar ve militarist neo-liberalizmi o kadar itibarsızlaştırdı ki...

AKP Türkiye'nin iç dinamiklerinin ürünü Haziran Direnişini atlatabildi. Gülen koalisyonunun çatırdamasını da öyle. AKP Kürt sorununda bunca yıldır kurduğu germe-gevşetme mekanizmasıyla oyunu sürdürebilir, iki verip üç öldürerek çarkını döndürebilir... Dikkat! AKP bütün bunları yine uygarlığa yetişme veya emperyalizmle uyum konseptinin belirlediği bir çerçevenin içinde yapabilirdi, öyle de oldu...

O çerçeve dağıldığında oyun biter. Bugün AKP oyunun bittiği yerdedir.