Eski bir problematik

Eski ve çözülemeyen demeliyim… Eskiden beri çözülemediği için diş ağrısına dönen bu problematik solun kendi dışındaki “ileri” süreçlerle ilişkisini konu alır. Solun tarihinde bu açıdan tipik dönem TKP’nin Şefik Hüsnü liderliğindeki yıllarıdır. Doktor Şefik Hüsnü ömrünü tarihsel olarak ilerici rol oynayan Cumhuriyet rejimi ile mesafe ayarı yapmaya çalışarak geçirdi. Zor bir denklemdi gerçekten.

Kolayı vardı; Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel ilerleme boyutunu küçümserdiniz! Şefik Hüsnü Değmer kendisini tatmin adına gerçeklikle bağını kopartacak bir yüzeyselliğe yönelemezdi. Ciddi bir Marksistti. Çocukça şeyler yapmak, devrimciliği delişmenlik olarak yaşamak gelmezdi elinden. Veya diğer bir kolaycılığa zıplayıp, güncel ilerlemeden sarhoş olmak ve işçi sınıfının temsil ettiği geleceği unutmak yoluna da sapamazdı. Marksist formasyonu, Ekim Devrimi ve Komintern okulundan mezuniyeti izin vermiyordu buna. Amatör bir demokrasici değildi…

Çevresinde daha fazla ikincisi olmak üzere ayarı aramaktan yorulanlar olmadı değil… Doktor ise hep uğraştı. Ne yazık ki işin içinden çıkamadı. Bir köşe yazısına sığmaz, TKP’nin en nitelikli liderlerinden birinin nasıl nesnel koşullarla çevrili olduğunu ve eldeki öznel birikimin yetersizliklerini tartışmak.

Ama şunu söyleyebilirim: Hüsnü liderliğinin sonraki kuşaklara devrettiği çözülmemişlik diş ağrısını geçmiş ve kanserleşmiştir. Emperyalizme ve saltanata meydan okuyarak kurulan bir rejime karşı soldan nasıl mücadele edileceği sorusu daha önce yanıtlanamadığı ve bu anlamda bir çözümsüzlük devralındığı için, tablo zaman içinde güler misin ağlar mısın dedirtecek hale gelmiştir. Geçmişi geçiyorum; bugün solda genel durum ileri bir kanser vakasıyla kaba bir şaka arasında gidip gelmektedir.

Yarın bir miting yapılacak. Bu mitingin ve haftalardır süren yürüyüşün ülke siyasetinde taşları yerinden oynattığı doğrudur ve daha da oynatması mümkündür. Olaydan çok heyecanlanmış bir CHP’linin yorumuna göre mesele 2019 seçim kampanyasının erken başlatılmasıdır. CHP’li umutların en kabadayısı budur. Bunun dışındaki yorumlarsa belirsizlikle malul. Buradan siyasi krizin derinleşmesine gidilir mi? Yoksa dağ fare mi doğurur? Kimse bilemez. Ama en kabadayı yoruma fit olmak CHP’ye iltihak etmektir; onu bilebiliriz.

CHP’nin dünkü, bugünkü ve 2019’daki projesinde bir gizli ajanda yok. CHP, siyasetin merkezinin, esas olarak da merkez sağın yeniden dizayn edilmesiyle ilgileniyor. CHP bu nedenle AKP ile son on beş yıl aynı problematiği paylaşan bir partidir. Yalçın Küçük, Kemal Bey'in AKP’li olduğunu bu anlamda söylemişse, pek yaratıcı ve veciz değerlendirmelerinden birini yapmış sayılmalıdır.

Şefik Hüsnü ciddi bir Marksist, Ekim Devriminin öğrencisi, Komintern’in takipçisiydi. İşçi sınıfının göğsünü gere gere dolaşacağı bir geleceği, sağın dizaynı için gölgeye itmeyi düşünemezdi. Bugünse çözülememiş eski problematik zemininde sol sağın dizaynının duacısı konumundadır.

Yalnızca duacılık da değil. Sol CHP’nin ilgilenmeyeceği ve uğraşmayacağı bir alanı, CHP için temizlemeye kalkışmaktadır. Çok beceriksizce yürütülen bu faaliyette, solun sosyalizm ve işçi sınıfının çıkarları için göze alabileceği “kirlenme” aklanmıyor. Kılıçdaroğlu CHP’sinin sağı yeniden yapılandırmak için atacağı adımlar Marksizm ve devrimcilik adına temize çıkartılmak isteniyor.

Devrim değil, Marksizm değil, solculuktan bile söz edilmeyen bir alanda gösterilen bu gayretkeşlik tarihsel bir dibe vuruştur. Gezi heyecanından girip saray diktatöründen çıkan söylemlerde Kılıçdaroğlu’na devrim kostümleri giydirilmektedir. Oysa konumuzun bununla ilgisi yok. CHP liderliği için, solun, faşist partinin artıkları (Akşenerler), yobaz partinin artıkları (Saadet), 12 Eylül neo-liberalizminin organik sağcıları (merkez sağ diye sıralanan bir dizi parti ve lider) kadar değerinin olmadığı açıktır. İşçi sınıfının, Tüsiad’ı, Müsiad’ı ve Mess’iyle patronlar kadar değerinin olmadığı da…

Solun Türkiye’nin adalet arayışına hak ettiği değeri vermesi için kendisini bu şekilde inkâr ve imha etmesine hiç gerek yoktu. Solun işi CHP’nin, sınıf karakteri gereği içine yerleştiği düzenin sınırlarını neredeyse devrimci güdülerle zorladığını uydurmak değildir. Sol aklını CHP’nin neden liberal sayılamayacağını anlatmaya yormamalıdır. CHP sağı toparlarken yeni bir halk hareketi için davetiye aldığını sanıp uygun giysiler için alışverişe çıkmak fazla gayriciddi bir durumdur.

Sol “adalet mi; o halde sömürü düzenini sorgulayalım” diyecek sınıf cesaretini gösterirse soldur. Sol, ülkemizi uçurumdan yuvarlayan sağın yeniden kurtarıcı haline getirilmesine karşı kurtarıcının olsa olsa işçi sınıfı olabileceğini hatırlatırsa soldur. Sol, CHP’nin gerçekleştirdiği çıkış karşısında kendisini imha etmeyi seçiyor. Bunun, Şefik Hüsnü’nün yaşamı boyunca uğraştığı problematikle ilgisi, bugünkülerin havlu atmasından ibarettir. Burjuva demokratlarının kaçınılmaz ihanetine karşı emekçi halkı uyarmak yerine kitle kuyrukçuluğuna fit olunuyorsa ayar aramaktan bile vazgeçilmiş demektir.

Sınıf pusulası, Ekim tedrisatı ve adaleti devrimde aramak… Bunlar bir kenara bırakıldığında Kılıçdaroğlu ile fotoğraf çektirebilirsiniz. Olacağı yok ama belki sağ dizayn ediledursun, itibar dağıtımından pay bile alabilirsiniz. Ama kitlelerin adalet arayışıyla bir başka gelecek, yani sosyalizm arasında köprü falan kuramazsınız.

Şefik Hüsnü’ye dönersek… Doktor sol tarihte sadece eski ve çözülemeyen bir problematiğe bakarak anlaşılamaz. Şefik Hüsnü varını yoğunu o köprüye vakfetmiştir. Bize bıraktığı miras çözümsüzlük değil çıkış arayışıdır.