Erteleme yok

Hep can yakıcı sorunları sosyalizme havale etmekle eleştiriliriz. Kadın sorununun çözümü sosyalizmde, Kürt sorununun çözümü sosyalizmde; insanlar işsizlikten kırılıyor, çözümü sosyalizmde… 

Bunların ve başka bir dizi sorunun, örneğin kentleri boğan trafik sorununun bile çözümünün sosyalizmde olması ile “erteleme” suçlaması arasında herhangi bir alaka yoktur. 

Bir de mücadele ve örgütlenme diye tutturmuşuz… Bunun önemini güya herkes “zaten” biliyor. Ama, diyorlar, henüz yeterince örgütlenmiş değilsek ve mücadeleyi de gereken ölçüde yükseltememişsek, ne yapacağız? Önemini “zaten” bilenlerden bir “erteleme” suçlaması daha geliyor. 

Hiçbir ilgisi yok. Ertelemiyoruz. 

Türban sorununu bütün Meclis partileri “çözmüş” durumda. Herkes örtülü kadın siyasetçileriyle ve duayı dilinden, camiyi rotasından eksik etmeyen pratikleriyle siyasette dini tepe tepe kullanıyor. Ama sorunun böyle çözülmüş olması, yani isteyenin istediği gibi giyinme ve istediği gibi konuşma özgürlüğü, güncel Türkiye örneğinde, çocukların Kuran kursuna ve imam hatiplere yollanışını değiştirmiyor. Kadınlar ve çocuklar kapatıldıklarında nasıl bir riskin ortaya çıktığı belli değil mi? Kapatılan, insan ve yurttaş olarak algılanmaz oluyor ve tecavüz edilmesi, öldürülmesi caiz hale geliyor! 

Hayır ertelemiyoruz. Din dersi kalkacak, imam hatipler kapatılacak. Dinsel simgeler siyasette kullanılmayacak. Mitingler dua ile açılmayacak. Bunlar yasaklanacak ki, kadınlar da istedikleri gibi giyinsinler. Yoksa örtünmeyen kadının tecavüzü hak ettiğini düşünen bir kafa varlığını sürdürür. 

Ertelemiyoruz. Biz kadın sorununun da inanç özgürlüğü sorununun da işçi direnişinde çözüleceğini iddia ediyoruz. Birlikte direnen kadın işçiler birbirlerinin inancına, yaşam biçimine saygı duyuyor. Türbanlı ve örtüsüz kadınlar birlikte örgütlenip mücadele ederlerken, yanı başlarındaki erkek işçilerle eşit yurttaş olmakta da hiç zorluk çekmiyorlar. Ertelemiyoruz. Mücadele çözüyor.

Kürt sorununun çözümünü de dağların ardındaki bir geleceğe ertelediğimiz yalandır. Her cinsiyetten işçiler gibi, her anadilden her kökenden işçiler de birbirine karışır. Mücadele eden Türk işçinin temsilcisi Kürt de olur, Arap da. Kimliklerin açtığı mesafeyi mücadele kapatır. Yoldaşla hevalin anlamı, grev çadırında bir olur. Birlikte örgütlenenler birbirlerinin dilini, kültürünü sevmeye başlar. Başka türlü olmaz.

Başka ne var ertelediğimiz? Hele şu ekonomi bir düze girsin mi? İşsizlik yasaklanmazsa eğer, çökmekte olan beton ekonomisi yüzde bilmem kaç emekçiyi daha yedek işçilerin arasına itecek. Çünkü ya düzen patronların işçilere haksızlık yapmasına bekçilik edecek, ya da asalak patronların yakasına yapışacağız. 

Özelleştirmeler başlı başına bir sorundur. Türkiye’nin varı yoğu satıldı ve borçları defalarca katlandı. Çaresi yok, borç sorununun çözümünü ertelemeyeceksek, özelleştirme filmi geri sarılacak, halkın yağmalanan mallarına halk el koyacak. Bundan daha hızlı çözüm mü olur! Erteleme bunun neresinde?

Tersine, önce şunları şunları halledelim yaklaşımından çözüm falan çıkmıyor ve bu durumda çözüm yalnızca ertelenmiş oluyor. Her kökenden işçiler kardeşleşmeden Kürt sorunu çözülmez. Kardeşlik ise birlikte mücadele ederek kurulur. Çok değil iki direnişten geçer milliyetçi önyargıların yıkılması!

Önce laiklik yoluna sokulsun… Sokulamaz ki! Çünkü laiklik, artık olduk demekle olmaz. Gündelik yaşama daha fazla eğitim sokacaksınız. Demek ki eğitim paralı olmaktan çıkacak. Yani özel okullar kamulaştırılacak. Bilim ve sanat sokağa çıkacak, evlere girecek. Girecek ki, laikliğin, insanın kaderini eline almaya başlaması olduğu anlaşılsın, daha doğrusu insanın kaderini belirleme gücü anlamında laiklik inşa edilebilsin. Madem öyle, maddi kaynaklar ve insan kaynakları buraya yönlendirilecek. Patronlar olmayacak ki, bu mümkün olsun.

Demokrasi gelsin hele önce… Ama neden çözümü bu (kapitalizmde) demokrasi hayalinin ardına, yani bilinmez bir geleceğe ve seçeneğe erteleyelim ki? Örgütlenen ve mücadele eden emekçiler neden kendilerini birkaç yıl daha kimlerin yöneteceğine karar vermekle yetinsinler? Neden yönetme fiilini üstlerine almayı amaçlamasınlar? Yoksa bu yobaz takımının işçilerden daha ehil oldukları mı iddia edilecek!

Türkiye 24 Haziran’da oy kullanacak. Yönetemedikleri için baskın bir seçimde karar kılanlar kazanırsa yönetme yetenekleri artmayacak, azalacak. Yerlerini kapitalizm altında başka yönetici adaylarına bıraktıkları durumda ise, yeniler ekonomik krize karşı kemer(imizi) sıkmaya kalkacaklar. Batıyla ilişkileri düze çıkartıp, emekçilerin kuruşundan yararlanmayacakları ama halkın ödeyeceği borçlar alacaklar. Bu haksızlığı kimse görmesin, kader saysın diye, insanları aydınlatmaya, bilime, sanata değil, yine yobazlığa yatırım yapacaklar. 

Türkiye emekçileri ve aydınları ertelememelidir. Sosyalizm mücadelesi günceldir. Bu düzen yürümüyor. O halde hedef düzeni değiştirmek olmalı. Çözüme böyle yaklaşılır.