Erdoğan inisiyatifi mi kaybediyor?

Medya, doların patladığı gün “ekonomi zirvesi” toplanınca ertesi sabah hükümetin ne kadar da başarılı bir müdahalede bulunduğunu anlatmaya koyuldu. Bunları uydurmak için para alıyorlar!

Petrol fiyatındaki artışın Türkiye’nin dış yatırımlarını destekleyeceği tezi ise ancak bir deliler evinde ikna edici olacaktır.

AKP seçim sürecinin içine üniversite düzenlemesini sokuşturuverdi. Yalnızca muhalif öğrenci gençlik değil, üniversite yönetimleri de ikna olmadı buna. İlgili oylama sırasında Mecliste hazır bulunup ret oyu veren muhalif vekil sayısının 14 -sayıyla on dört!- olması bile rahatlatmış olamaz iktidarı.

Erdoğan iktidarın hep kurtarıcısı olurdu. Saldırarak kurtarırdı. Ateş emrini ben verdim derdi, ölüm o işin fıtratında var derdi… Şimdi araya demokratik bir görünüm sıkıştırmak gerektiğinde yaptığı müdahale ise bir pas hatasıyla sonuçlandı. “Tamam” bir goldür sonuç olarak.

Reis, kendisini “fanilerden” o kadar yükseğe yerleştirmişti ki, rakiplerinden biriyle el sıkışması bile puan kaybı.

Emeklilerin akla gelmesi bir seçim geleneğidir Türkiye’de. Yapmasan olmaz. Ama bu kez açacağı dert, getireceği oydan daha yüksek bir bedel olacağa benzemektedir. Baksanıza patronların akıl hocalarından biri, ücretlerin yarısının ödenmesini önerecek noktaya gelmiş!

Bunlar ve başka alametler Erdoğan’ın inisiyatifindeki zayıflamaya yorulabilir.

*          *          *

Bir taraf gerilerse, karşındaki güçler boşluğu doldurur. Hele ülke seçime gidiyorsa, bu değişim oy oranlarında karşılığını bulacaktır. Ancak bugünkü durumu, Erdoğan’ın gitmesini isteyen karşı cephenin emin adımlarla yola devam ettiğinin kanıtı olarak yorumlamak pek de mümkün görünmüyor.

Bazı açmazlar oldukları yerde duruyor çünkü.

Düzen solunun iki parçasının toplamı yüzde 35 gibi bir üst sınıra sahip. Bu verinin üstüne, Türkiye’de sağın alternatifinin ancak bir başka sağ olacağı bina ediliyor. Adaylara hiç girmeden söyleyeceğim, bu, yanıtsız sorular demektir:

Bir; “sağdan sağa değişim” ekonomik sömürünün şiddetinde, emperyalizme bağımlılıkta, toplumun dinselleşmesinde bir şey değiştirecek mi? Seçim propagandası başlayalı beri, muhalif söylem muhalif kitleleri bazı şeylerin değişmeyeceğine ikna etmeye çalışıyor. Türban simgesi üzerinden dinselleşmenin değişmeyeceği, emperyalizmle ilişkilerin normalize edileceği çoktan söylendi. Ekonominin sorunu ise sömürü değil kriz olarak adlandırılıyor.

İki; suçların hesabının sorulması başka, “devri sabık yaratmamak” başka şeydir. İkincisi siyaset dilinde kör bir intikamcılığı anlatır. İlki ise yaralı, acılı, çürüyen bir toplumun düzelmesinin vazgeçilmez koşuludur. Yolsuzluğun, kadın ve işçi seri cinayetlerinin, çocuklara zulmün, savaş kışkırtıcılığının, kent ve doğa suçlarının hesabı sorulacak mıdır, sorulmayacak mıdır?

*          *          *

Uzatmayacağım… Bugün düzen içi politik mücadele, “Erdoğan merkezli diktatörlük” ile “Erdoğan’sız bir süreklilik” tezleri arasına sıkışıyor. 

Oysa düzen içi reformcu bir düzelmenin bile, bu kadar dibe vurmuş bir toplumsal ortamda, ciddi bir enerjiye ihtiyacı olacaktır. Düzen içi bir değişim için bile kitlelerin hareketlenmesi, değişime inanması, bir yenilenme programına bağlanması, karşısındaki her şeyi baskı altına alması, itibarını söküp atması gerekir. Bu olmadan ne “milletin a… koyacağını” söyleyen patron, ne IŞİD’cileri haklı ilan eden siyasetçi, ne çocuklara tecavüzü tanrısal bir emir olarak savunan tarikatçı… gerilemez. 

Bu enerji açığa çıkartılmadığı sürece sürekliliğin içinden Erdoğan’ı eksiltmek ne manaya gelir diye tekrar etmeyeceğim. Yukarıda bunu demiş oldum… Bu enerji açığa çıkartılmadığı sürece Erdoğan’ı eksiltmek mümkün de olmaz!

İktidardan gitmesi halinde bugüne dek yaptıklarında pek de fazla bir şey değişmeyeceği yolunda genel bir kanaatin oluştuğu noktada, Erdoğan kaybetme alametleri gösterdiği inisiyatifi yeniden ele geçirecektir.

*          *          *

Bu sorunu düzen solu çözemez. Düzen solcuları şöyle veya böyle oldukları için değil. Sorunun çözümü düzenin içinde mevcut olmadığı için.

Türkiye’de ilerici, bağımsızlıkçı, eşitliği, özgürlüğü ve adaleti bir erdem olarak hisseden kitlelerin kendilerini güçlü hissetmeleri, farklı bir geleceğin kurulabileceğine inanmaları ve bunun için harekete geçmeleri, “düzen değişecek” demeden mümkün görünmüyor.