En kolay seçim

Mart 2019 yerel seçimleri, AKP için 16 buçuk yıllık iktidarının en kolay seçimi olacağa benziyor. Seçim platformunda yani düzenin zemininde AKP’nin alternatifi var mı?

Tersine seçimi bir ölüm kalım meselesi haline getirmek üzere inisiyatif alan AKP!

CHP’de yeni bir şey olmayacağı belli. Baykal-Kılıçdaroğlu geleneği solu cepte sayacak ve çok konuşup ciddi bir etki yaratamayan solun eleştirilerini boş verip sağa açılacak. Sağa açıldığında da ana kütle aslı varken kopyasına ilgi göstermeyecek… Bu filmi bir kez daha görme ihtimalinden çok heyecanlanan, ayılıp bayılanlar olacaktır. Zaten onlar olmasa senaryo para etmezdi!

HDP’nin yaptığı açıklama aynı zamanda erken yapılmış nihai açıklama sayılır. HDP bir günlüğüne bile olsa yerel yönetim kazanmayı hedefliyormuş. Bu, seçilmişlerin yerine kayyum atanmasını önden kabul etmektir. “Bu sefer izin vermeyeceğiz, direneceğiz” de diyebilirlerdi. Demiyorlar. Dolayısıyla bu başlangıç ve final açıklamasının arasının lüzumsuz heyecanlarla doldurulması gerekecektir. 

Sosyal demokratlarımızın seçim politikasında herhangi bir iddia bulunmuyor.

Sağ ise bir kez daha AKP’de bütünleşti. Saadet, İyi Parti ve Vatan Partisi seçim düzleminde AKP’nin alternatifi değiller ve zaten AKP çizgisinin zaman zaman karşısına geçmelerinin nedeni ikbal arayışından başka bir tını vermemektedir. Sermaye ve emperyalizm AKP’nin ayağının altındaki halıyı çekiştirince cengâver kesilirler; dalga durulunca payını almak için yaltaklanırlar... 

Hoş; Bahçeli’nin pazarlıklarının üstüne bile iktidar stratejileri bina etmeye hazır bir sosyal demokrasi varken, önümüzdeki aylarda bunların tekrar vitrine çıkartılması şaşırtıcı olmayacaktır. 

Sonuç, AKP 2002’den bu yana en kolay seçime gitmektedir.

Yukarıda sayılanlar bu sonucun asıl nedenleri değil, görüngüleri. Asıl neden bunlar olsaydı, İnce’nin CHP’yi değiştirebileceği, Meral hanımın bu sefer şöyle çıkış yapabileceği, onunla bunun ittifakının pek manalı bir sinerji yaratacağı yolunda uzun bir muhabbet de özgürce yapılabilirdi. Yine yapılacaktır yapılmasına, ama fazla zorlama olacaktır.

Düzen partilerinin AKP’nin karşısına çıkmakta gösterdikleri ilgisizliğin kaynağı şu veya bu liderin eğilimi, ötekinin hatası, diğerinin ihaneti değildir. Bu sonucun kaynağı sınıfsaldır.

Sermaye sınıfı krizi Erdoğan’ın başkanlığı altında karşıladığı için kendisini çok şanslı sayıyor olmalı. Gözünüzün önünden, iktidarda diğerlerinin çeşitli bileşimlerinden ve AKP’nin artıklarından oluşma birtakım koalisyonlar geçirin. İşleri hakikaten zordu! Ayakları birbirine dolanır, gelenin geçenin eğlencesi olurlardı. Bu ülke Erdoğan ve arkadaşları gibi pervasız bir sermaye sevdalısı görmedi…

Dahası var. Fabrika kapatma, işçi çıkarma yollarına giden patronlar AKP’ye yaslanıp işçilerine “hakkınızı helal edin” deme cüretini gösterebilmektedirler. Şimdi bile işçiler bir dizi örnekte buna eyvallah demek yerine direnişe geçiyor. Başkasıyla bu cüret asla hissedilemezdi.

Türkiye burjuvazisi kaynak, ortaklık, pazar, teknoloji, işgücü ve akla gelebilecek her ekonomik faktör açısından uluslararası platformun tadını aldı. Emekliliğinde bir sahil kasabasına çekilmek, tekelci sermayedarlara çok yabancıdır. Burjuvazi bir daha asla yerli malı Türkün malı demeyecek, eski temkinli günlere dönmek istemeyecek, maceradan maceraya koşmakta ısrarlı olacaktır. Sorun isteyip istememek de değil. Sermaye birikimi ve burjuvazinin 50 yıldır rüyasını görüp AKP’li yıllarda edindiği karakter başka türlüsüne izin vermez. Konunun dinle imanla da bir alakası yoktur. Sermaye sınıfı 2018 sonunda toptan AKP’lidir.

Benzer bir durum emperyalizm için de geçerli. Stratejisiz AKP, emperyalizmin çok katmanlı krizi sayesinde alem buysa kral olabilmektedir. Ama zaten bu dünyada herkes kendince bir kutup olmanın hayalini kurabilmekte, yalan, tehdit, keyfilik, kuralsızlık 21.yüzyıl başının ruhunu oluşturmaktadır. Üstelik AKP sıkışınca olmadık ödünler verebilmeye uygun bir ülkeyi yönetmektedir. Türkiye’nin pazarlanacak şeyleri bitmez. 

Aman ne karanlık tablo… demeyeceğim. 

AKP’nin karanlık mı karanlık olduğunu zaten biliyoruz. Ama karanlıktan iler tutar tarafı olmayan birtakım projelerle, sahte kahramanlarla çıkmanın imkânı kalmadı diye de karalar bağlamayız. 

İşimize bakarız. İşe, işçi sınıfının örgütsüzlüğünü gidermekten başlarız.

Sahi, birkaç milyon işçinin ekmeğine, emeğine, yaşamına, ülkesine, kardeşlerine sahip çıkacak bir örgütlülüğe erişmesi ne kadar zaman alır?