En büyük distopya

Meğer virüslerin varlık nedeni, “demografik regülasyon”muş! 

Bilim kurulu üyesi profesörümüz böyle deseydi daha janjanlı olurdu… Ama hayır; o açık seçik anlattı: Allah hastalık yaratıp insan nüfusunun fazlasını temizliyormuş. Yoksa aç kalırmışız… 

Demek ki bazı insanların aç kalmaması için başkalarının ölmesi gerekiyor. Profesörün TV ekranından anlattığı model o kadar kapsayıcı ki, Yemen’de açlıktan ölen kitleleri, Irak’a ve Afganistan’a düşen bombaları, aklınıza ölümlü ne gelirse topunu açıklayabiliyorsunuz. Tanrı insanlığın nüfusunu işte bu yollarla düzenliyor! Korona, Azrail’in 2020’de kullandığı takma ad oluyor, eserine bu müstear imzayı atıyor. Tabii Allah’ın izniyle…

Profesörümüzün ve benzer kafadakilerin, Tanrının işi niye bu kadar karmaşıklaştırdığını kendilerine sorup sormadıklarını bilemiyorum. İki değişkenin dengelenmesi için birini azaltmak zorunlu değil. Diğer değişkeni -bu örnekte dünyanın besin kaynaklarını- arttırarak da denge sağlanabilir. İnsanları budamak yerine kaynakları çoğaltmayı temel alan bir model yani… Hatta bir üçüncü yol bile var: Kaynakların insanlar arasında eşit, adil dağılmasını sağlamak!

Bilim kurulu üyesinin inancının gereğini anlattığını düşünenler, sayıları azalıyor olsa da, hâlâ vardır. Doğrusu, bu yaratığın içinde yaşadığımız düzenin, (1) insanların gereksinim duyduğu kaynakları arttırmayı amaçlamamasını ve (2) insanlar arasında eşitsizlik ve adaletsizlik üretmesini örtmeye çalışan bir alçak olduğudur.

Bu alçaklık, insanlığın sadece karanlık çağlarından çıkıp gelmesi halinde ekranlarda bu kadar kolayca yer bulamayabilirdi. Kaynağı karanlık çağlardadır. İnsanların hastalıkları, ölümleri, mikropları açıklayamadıkları çağlar gerçekten karanlıktı. Ama nedeni bilinmeyen bir acıyla çaresizlik beraber yaşanamaz ki. Acıyı açıklayan ve giderme yolunu arayan bilimin yokluğunu afyonla dolduruyordu insanlık. “İlahlar öyle istemişti.” Veya nüfusumuzu regüle eden bir mekanizma vardı, göklerden gelen!

Lakin uzun zamandır Bilim’imiz var. Acıyı açıklamayı biliyoruz ve önce dindirmek, sonra kökünü kurutmak için çözüm arıyoruz. Buluyoruz da! Bu toplumsal durumun ve eylemin adına da Aydınlanma diyoruz. 

Peki insanlık bir kez aydınlandıktan bunca zaman sonra, yani acının nedeninin ve giderme yolunun bulunabileceğini bildikten sonra, bugün sadece bilim kurulunda değil, CNNTürk ekranında da değil, bütün dünyanın yönetiminde zombiler nasıl boy gösterebiliyor? 

Koronavirüsün hangi yüzeylerde kaç saat yaşadığı tartışılıyor ya. Bunlar da Ortaçağ’dan bu yana gün yüzü görmemiş birtakım kokuşmuş yüzeylerde tutunmuş olabilirler mi? Değil. Güncel alçaklık veya zombilik çağdaş kapitalizme muazzam biçimde uyumludur. Sömürü düzeni insanlığın bütün karanlık tarihini didik etmekte ve nerede alçaklık varsa alıp bugüne uyarlamakta. Bilim kurulu üyesi de aynı anda hem binlerce yılın öncesinden çıkıp gelmiştir, hem de egemen düzenin en iyi temsilcilerinden biridir.

Neo-liberalizm bir zombi dinidir. Okullar kapandığında sözleşmesi gereği “verdiği ders karşılığı” para alan öğretmenlere ücret ödenemez ve bu durum açıklanamaz bir acıya dönüştürülmelidir. Milli Eğitim Bakanı ve Bilim kurulu üyesi aynı dinin müritleridir. Bir kısım eğitim emekçisinin geliri ilahi bir regülasyonla dengeye kavuşmuş olacaktır!

Türkiye işçi sınıfının mavi yakalıları tersanede, fabrikada, madende, atölyede kitleler halinde çalışmaya devam ediyorlar. Bu insanlar mülkiyeti başkalarına ait olan üretim araçlarıyla çalışıyorlar ve bu nedenle, yani yalnızca ve açıkça üretim araçlarının özel mülk olması nedeniyle kendi OHAL’lerini ilan etme imkanına sahip olamıyorlar. Tıklım tıkış araçlarla işe gidip sırt sırta, kol kola, birinin nefesi diğerinin soluğunda çalışıyorlar. “Sosyal mesafe” veya “evde kal” komutları bunlara göre olmadığına göre, yine ilahi bir regülasyonla karşı karşıyayız. Lanet olası dengenin tatmin olacağı anı bekliyoruz! 

Sağlık emekçilerine yaşam riskinin katlanarak artması karşılığında daha fazla para verilecek. Liberal dine bakılırsa, bu tamamen adil: Aldıkları parayla riski karşılaştıracaklar ve özgür kararlarını verecekler. Koronadan ölürlerse demografik regülasyonun konusu olacaklar. Para-risk dengesinde yaşamlarını sürdürürlerse neo-klasik iktisat giriş kitaplarında serbest piyasa dengesine küçük örnek olabilirler. Dahası var, ben de o dersleri okumuş biri olarak söyleyebilirim ki, bir miktar sağlık emekçisi ölürse, sağlıkçı işgücü azalacak ve dolayısıyla hak ettikleri ücret de artma eğilimine girecektir. Regülasyon sağ olsun! 

Emekçiler regüle olacak, Boğaz kenarında sabah sporunu yapmakta olan patron sağ olacak! 

Eskiden ütopyacılar varmış. Toplumun daha iyi yaşaması için proje yazar, hükümdara sunarlarmış. Şimdinin hükümdarları kendi distopyalarını yazdılar bile: İşçi sınıfının büyük kısmının olmadığı bir durum tasvir ediliyor bu distopyada: “İnsanlar evde kalıyor. İnsanlar temas etmiyor. İnsanlar uzaktan çalışıyor.” İnsan oldukları reddedilemeyen sağlık emekçileri var; onlara da ekstra ödeme yapılıyor. Hal böyle olunca, kaç kişi enfekte olmuş, kaçı ölmüş… bu sayıların gerçeği yansıtıp yansıtmadığının bir önemi de kalmıyor. 

Lakin bir kez aydınlanmış bir insanlığız biz. Biliyoruz ki, acının nedeni ve çaresi var. Nedenini anlayabilir, çaresini üretebilir, acıya kökten son verebiliriz.