Eldeki doğrular ve diğerleri

İki hafta önce 17 Nisan’dı. Komünist Parti’nin salon toplantısını söylüyorum.

Başka boyutlarını yazdık. Hatta ben tevazuyu elden bırakıp Türkiye’de solun uğradığı tasfiyeden çıkıldığını anlatmaya çalıştım. Toplantıda verilen siyasi mesajlardan söz ettik, Partinin karakterinden, yeniden büyümesinden…

Bir de çocuklar vardı toplantıda. Memlekette haftada üç defa bomba ihbarı yapıldıktan sonra ve bunlardan birinin ille patlamasına karşın, çocuğunu elinden tutup veya arabasına oturtup binlerce insanın bir arada bulanacağı bir yere getirmek ne iştir!

Bostancı Gösteri Merkezinde 17 Nisan’da, bu ara cesaret işi, başlı başına bir eylem, bir boyun eğmeme örneği olan davranışı gösteren ana babalar az değildi. Bunu yapmamak, yapamamaksa eleştirilecek bir davranış olmazdı açıkçası. Çocuğun zarar görme riskinden kaçmak kadar insani bir tutum olabilir mi?

Kimse eleştiremez tersini, ama ikisi aynı anda doğru da olamaz. Burjuva siyaseti kendisini yalnızca dehşet üstünden yeniden üretebiliyorsa ve bu açıdan son derece pervasızsa, bu saldırıya pabuç bırakmamaktır tek doğru. O halde, çocuk arabasıyla gelmelisin!

Gelmeyene kızamayacağını bile bile gelirsin. Korkuyu geri püskürtmek için böyle yapmak gerektiğini bilirsin. Bir de, sen böyle yaptıkça ve korku geriletildikçe ortalığın çocuk sesinden geçilmez olacağını da.

Aradaki hafta sonu çocuk bayramına denk geliyordu ve düzenlenen bir dizi çocuk şenliği arasından, Nâzım Hikmet Kültür Merkezlerindekiler “Aydınlık bir gelecek için” diye yapıldı. Başka zaman başka yerde kalabalıkların bir araya gelmesi ürkütücü olabilirken, bu kez çocuklar anlam veriyordu şenliklere. O hafta sonu bir tehdit havası yoktu, ama biz yine de o ana babalarda cesareti gördük.

1 Mayıs’a bir gün kala, terör tehdidi atmosferinin katılımı olumsuz etkileyeceğini itiraf etmek durumundayız.

Ancak, diğer örnekler diyor ki, bu gerekçe ortadan kaldırılamazsa da etkisi minimize edilebilir. Korkutulmaya çalışılan insanların korkması insanidir, ama hiç de kaçınılmaz değildir.

Korkuyu önleyecek veya geriletecek olan şey, doğru siyasi mesajdır.

Nasıl olmayacağını biliyoruz! Adamın teki kalkmış laikliği kaldıralım diyor, sen hâlâ dinin doğrusundan söz ediyorsun! Şaka mısın, akılsız mı? Dinin siyasetin normu olmasına izin vermemek için, önce siyasette dinin doğru olanından yanlış olanından söz etmeyi kesmelisin!

Oraya girmeyelim ama bilelim ki, laikliği savunan tek bir kişi bile “İslamın doğru yorumu şöyledir” diye şevke gelmez!

Bitmiyor! Solda şeriatçısı bol ve hatta “çözüm” için din kardeşliği vaaz edecek kadar dinci (veya oportünist ve pragmatik ve ilkesiz) olabilenlerle müttefik ve aynı anda laik olanlar var! Kimseyi harekete geçiremezler. Dehşetin kuşattığı insanlar bu saçmalığa bağlanacak kadar akılsız değiller çünkü…

“1 Mayıs devrim günüdür” türünden afişler asıp duvara yazanlardan hiç söz etmeyeceğim. Hayal dünyasıdır! Halkın sorunuysa gerçek hayatta.

Halkın 1 Mayıs’a gelmesi için doğru siyasal talebin uygun bir dille yakalanmasından başka yol yoktur. Yetmez; doğru talep ve dilin 1 Mayıs’ta belirli bir gücü temsil etmesi ve dolayısıyla güven vermesi gerekir. Doğru olan güven verecek ölçüde güçlü değilse devre kapanmayacaktır.

Yarına, devre kapanır mı kapanmaz mı; göreceğiz. Ama doğru olan, düzenin bile “emek” sözcüğüyle adlandırmak zorunda kaldığı 1 Mayıs’ta işçi sınıfının ev sahipliğinin kuvvetle vurgulanmasıdır. Sendikaların sağcı olanları da işçileri barındırır; demek ki işçinin ev sahipliği yetmemektedir. Bize Erdoğan rejimiyle hesaplaşmaya kalkan bir işçi sınıfı gerekiyor!

Sözün bu kadarı Komünist Parti’ye ait. Elde var bir doğru.

Kimse kusura bakmasın, eldeki ikinci doğru, 1 Mayıs’a bir gün kala -artık- söylenebilir, söylenmelidir. 2016’da sendika solculuğunun kitlesel kutlama seçeneğine dönmesinde, AKP’nin Taksim yasağı belirleyici olmuş olamaz. Çünkü zaten yasaktı!

Sendika solculuğunun kitlesel kutlama seçeneğine dönerken kullandığı argüman yerindedir. Bugün denmiştir, kitlelerin harekete geçmesine ihtiyaç var!

Bugün söylenmesinin zamanı gelen ikinci doğru şudur: Geçen yıl Komünist Parti kadrolarının Taksim’e çıkıvermeleri, Taksim politikasının polisle köşe kapmaca olarak yaşanmasını, bunun devrimcilik olarak sunulmasını boşa düşürmüştür. 2015’de çıkılan alanı politik içerikten yoksun bir inadın konusu etmenin raf ömrü dolmuştur.

Komünist Parti 1 Mayıs’a işçi sınıfının Erdoğan’la hesaplaşması anlamını yükleyerek birinci, 1 Mayıs’ın içeriksiz yani biçimci bir militanlıkla kutlanmasını boşa düşürerek ikinci doğruyu realize etmiştir.

Ancak bunlar, yerinde bir seçeneğe, kitlesel kutlamaya yönelenlerin doğru siyasal içeriğe erişmelerini sağlamaz. Bundan sonrası kendi bilecekleri iştir ve AKP’nin önce önünü açan, Erdoğan’ı Meclis’e taşımayı demokratlık sayan, Erdoğan ve takımını “kurtarmayı” övünç kaynağı ilan eden, dini bir dil kullanmakta iktidarla yarışa giren, bir din rejiminin resmi muhalifi olmayı içine sindiren akımların tıkanma noktası bellidir. Uzlaşmacılığı dokularına kazımış bu kesimler, canını kurtarmak için sürekli rest çeken, uzlaşmayı ölüm sayan AKP’ye ne yapsınlar?

Ne var ki, uzlaşamayan uzlaşmacılık 1 Mayıs’ta ağırlık sahibidir. Buradan kitlesel kutlama seçeneğini güçlendirecek bir politika çıkmazdı, çıkmadı. Kitlelere hakiki bir misyon yükleyen ve bu sayede coşku ve enerji salgılayan bir politika yoksa, iktidarın 1 Mayıs’taki en önemli kozu, korku ve terör tehdidi etkili olur.

Yeri gelmişken, AKP’nin İstanbul’da bir kutlama alanını kabul etmesi de bir geri adım olmaktan ziyade, tarif ettiğim çıkışsızlığı öngörmesine bağlı olmalıdır. AKP 1 Mayıs’ın nasılsa sönük geçeceğine güvenmiştir.

Bu güven, sahiplerinin tepesine çökertilmelidir!

Çıkış kanalı Komünist Parti’nin hesaplaşma çağrısındadır. İstanbul’da ve tüm Türkiye’de kendisini bu çağrının muhatabı değil, sahibi sayacak milyonlar var! Büyük kısmı bugün ürktüğü için suçlanamayacak olan büyük kalabalıklar! Boyun eğmediğini haykırma cüretini gösterdiğindeyse inanılmaz bir enerji çıkartabilen emekçi insanlık!

Karmaşık hatta kısır döngü gibi görülen denklemlerin yanıtı bazen çok sade olur.

1 Mayıs’ta Komünist Parti’ye güç verilmelidir. Eldeki doğruların sayısını arttırmak için yarın önemli bir şanstır…