Ekim ayı anmaları

Ekim, Behice Boran ve Doktor Hikmet Kıvılcım-lı’nın ölüm yıldönümleriyle zaten iç burkan bir aydı, solcular için.

Doktorun bizim en üretken aydınlarımızdan biri olduğu açık. Hep aradı, hep yazdı, hep tezler attı. Tezlerinin önemli bir bölümü tartışmalı veya aşılmış olabilir. Ama Kıvılcımlı’nın sosyalizmi aradığından kim kuşku duyabilir?

Behice Boran komünist hareketimizin en önemli figürlerinden biriydi. Sosyalist devrim tezi, onun adına kayıtlı. Geçtiğimiz Haziran, kadınların, sosyal yaşamdan tasfiye edilme girişimine verdikleri olağanüstü tepkiye sahne oldu. Behice Hanım, bizim ülkemizin kadın devrimci kapasitesinin de simgesidir.

Geçen yıl Tevfik Çavdar eklendi konvoya. soL gazetesi eşinin, kızının ve Aşkın Süzük’ün katkılarıyla ne güzel andı Tevfik ağabeyi! Sırada Kitap eki de varmış...

Tevfik Çavdar’ı ne zaman kişisel olarak tanıdığımı, ilk görüştüğümüzdeki sohbet konularından biri sayesinde çıkarabiliyorum. Gelenek’in 57. sayısı Haziran 1998’de yayınlanmış. O sayıya yazdığım “Restorasyon Kemalizmi” yazımı okumuştu Tevfik ağabey. Aynı şekilde düşündüğünü söylemişti! Yazı 28 Şubat döneminde yaşanan yükselişten hareketle Kemalizmi tartışıyor ve Kemalizmin sistematik bir bütün oluşturmadığını, tarihi ilerletmiş olduğu gerçeğinden çıkıp geleceği de aydınlatacağı sonucuna varılamayacağını öne sürüyordu, özetle.

Çalışmalarının önemli bir kısmını Türk burjuva devriminin tarihine ayıran Tevfik ağabey de ülkenin geleceğini sosyalizme referansla kurguluyordu.
Oktay Ekinci’yi kişisel olarak tanımadım. Selamlaşacak kadar sadece... Ekinci, hiç kuşkusuz “Cumhuriyet’in kazanımları”ndan sosyalizme uzanan bir perspektife sahip, marksist bir aydınımızdı. Başkalarının yanı sıra, soL portal’ın Serbest Kürsü’sünde de Damla Baytekin çizdi altını bunun.

Mahmut Dikerdem’i ise yakın zamanda da yazdım, bir Ekim günü kaybetmemizin üstünden yirmi yıl geçti. Barış Derneği Mahmut beyi anarken, oğlu Mehmet Ali hayli uzaktan bir mesajla katılmıştı aramıza. Mesajında babasının entelektüel ve siyasi rotasının, Atatürk Türkiye’sinden, yani bizim topraklarımızın anti-emperyalist köklerinden dünya çapındaki ilerici hareketlere, ordan Marksizme uzanan resmini çiziyordu.

Ne zaman Mahmut Bey’in adı geçse anmadan geçemem “Tüm Korotiçlere Açık Mektup”tan ve Afganistan’da yaşananları (Sovyet müdahalesine indirgenmek istense de) bir sosyalist devrim olarak analiz ettiği sözlerinden hareketle ben Marksist sıfatının peşine Leninist’i de eklerim...
Bu insanları hep analım.

Ama lanetli Ekim ayının listeyi uzatması muhtemel göründüğüne göre, arada durup yan yana getirdiğimiz isimlerin bize, hep birlikte ve öz itibariyle ne dediklerini de hatırlayarak analım.

Bu insanlar bize Türkiye sosyalizminin karakteristiklerini de sunarlar. Bizim topraklarımızın ilericiliği, burjuva devriminin zirvelerinden sınıfsız sömürüsüz bir başka düzene uzanır.

O zirvelerin asla gerisine düşmeyiz ve oralarda kalmaktan da asla tatmin olamayız. İlericilik Kurtuluş Savaşı ve 1923 Cumhuriyeti’nin gerisine düşemez. Düşerse kendini imha etmiş olur. Tatmin olamayacağımız bu tarihsel kazanımlar sosyalizme doğru yaylanacağımız tarihsel tramplendir.
Gericilik, kurtuluşu ve cumhuriyeti, geri dönülemeyecek biçimde tahrip etti. Ancak bu darbeler, yalnızca Türkiye ilericiliğinin tarihsel rotasını doğrulayabiliyor:

Türkiye daha fazla karanlığa batmayacak, bu açık. Ama Birinci Cumhuriyet uğrağına dönmeyecek, bu daha da açık..

İleri sıçramak, yani sosyalizme yönelmek her ikisinden daha kuvvetli ihtimal.

Onlar ve daha birçokları, Cumhuriyet’in komünist çocukları. Ayaklarını 29 Ekim’e bastılar, sosyalizm hedefine sıçradılar...