E.A. dendiğinde

Ayın 18’inde Nursel Aydoğan, ki kendisi BDP Diyarbakır milletvekilidir, konuştu. Birtakım güçler hükümetin gücünü azaltmak istiyorlardı.

Nursel hanım ayakkabı kutularını görmemiş miydi? AKP’nin, hakkında “yolsuzluk yapmış” dendiğinde şaşılacak en son parti olduğunun farkında değil miydi? Yoksa halkın da devletin de parası deniz mi?

Arada geçen bir haftada BDP’den benim duyduğum sözler, soruşturmanın sağlıklı yürütülmesi temennisinden öteye geçmedi.

Sonra hükümetin uçurumun kenarına gidip döndüğü 25 Aralık geldi çattı. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da konuştu. Yolsuzluk operasyonu denen şey bir ulusalcı-cemaatçi ittifakıydı ve AKP’nin Kürt sorununu çözmesini engellemek üzere icat edilmişti.

O kadar gün, kutuları görmemiş olması mümkün olmadığına göre, Demirtaş için başka soruları gündeme getirmek zorundayım.

Sayın Selahattin Demirtaş aynı gün Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonunun AKP tarafından feshedildiğini de duymamış olabilir mi? AKP’liler komisyona gelmeyerek hukuken feshini sağladılar.

Ne bu? AKP’liler ta bu yılın ilkbahar aylarında Anayasa konusunu -siz Kürt çözümü anlayın- üç seçimin sonrasına bırakmayı düşündüklerini açıklamışlardı. Kürt hareketine demiş oluyorlardı ki, seçimlerde bizi yormayın ki, biz de biraz reform yapalım... Şantaj yani.

Bir açıklama bu olabilir. Diğeri ise, “çözümü sabote etmek isteyenlerin AKP’nin içine kadar girmiş” olmaları.

Peki Demirtaş, akla hayale gelmeyecek bir ahlaksızlık haftası yaşadıktan sonra görevden ayrılan Muammer Güler’in yerine kimin gelebileceğini hiç düşünmemiş olabilir mi?

Ya da isim açıklandıktan sonra ne düşünmüştür?

* * *
28 Mart 2006’da Diyarbakır’da bir protesto eyleminde iki çocuk polis tarafından öldürüldü. İsmail Erkek mermiyle. Adı ve soyadının ilk harfleri dönemin Diyarbakır valisi ile çakışan Enes Ata gaz bombası kapsülüyle. Ne kadar da tanıdık! Haziran direnişinde de gençlerimizi böyle almadılar mı kollarımızdan...

Adı ve soyadının ilk harfleri Enes ile aynı olan Efkan Ala bir buçuk yıl önce gelmişti göreve. Ve önünde daha bir buçuk yıl olacaktı. Ama, şu dünyada sekizer yıl geçirebilen iki çocuğun öldürülmeleri konusunda tam altı yıl soruşturma açılmadı.

Altı yılın bir buçuğunda suç mahalinde valilik yaptı, Ala. Sonra da fazla uzağa gitmedi. Başbakana müsteşar oldu.

Ala, Diyarbakır’a “sivil toplum kuruluşları”nın oluşturduğu araç konvoylarıyla karşılanarak, yani bayramla gelmişti. Onun döneminde kentin çehresi değişti. 1190 köy ve mezra içme suyuna kavuştu. 1500 yeni derslik yapıldı. Yolu olmayan köy kalmadı... ve daha neler neler...
Pek demokrattı, kitle eylemlerine şiddetle müdahale edilmesin diyordu, halkın içine giriyordu.

Ama iki çocuğumuz öldü. E.A. “gaz fişeğinin çarpması sonucu kalp ve mide yaralanması, iç kanama ve kanama şoku sonucu.” Çözümcü valinin, kente hava ambülansı getirmeye yeten gücü soruşturma açtıramadı.

Aman AKP güçten düşmesin. Aman çözüm sürecine halel gelmesin. Ala’nın bakanlığı hayırlı olsun!

* * *
Haziran’ı yaşayınca dedik ki, “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.”

Altı ay önce Erdoğan’ı, uyguladığı şiddet korumadı. Meclis’in üç partisi kurtardı diktatörü! BDP o günlerde de çözüm süreci dedi durdu. Kılıçdaroğlu ise bir şey demedi. Şimdiki gibi!

Erdoğan 25-26 Aralık gecesi sabaha kadar çalışmış, yorulmuş. Televizyon seyretseydi, güler eğlenir, moral yapardı!

Komikti gerçekten. “Faiz lobisi”nin ekranlarında Kılıçdaroğlu’na gazeteciler “hükümet istifa” dedirtemediler. Müstafi ve “delikanlı” bakanın itiraf ettiğini, asıl sorumlunun Erdoğan olduğunu “ana muhalefet lideri”ne telaffuz ettiremediler.

Majestelerinin muhalefeti eskisi gibi davranıyor.

Ama fark etmez eskisi gibi olmayacak.