Duvara doğru, hızlanarak

Sıradan vatandaşın Erdoğan'ın söylediklerine “vay be, doğru valla” deme ihtimali hayli düşmüş olmalı. Yalnızca “gerekirse ölürüz” lafı nedeniyle değil. Gerekirse ölmek için insanın çok güçlü bir ideolojik ve moral motivasyonu olması gerekir.

Kalmadı! Dolayısıyla Erdoğan'ın asıp kesmeleri bir süredir patinajın ötesine geçemiyor. Ama, dedim ya, sırf ondan değil.

İkinci bir faktör şu olmalı: Aradan on yıl geçti ve AKP safları dolacağı kadar doldu. Yükseliş sürecinde kurulan rant ve sadaka mekanizmasının çok geniş kesimleri kucakladığı doğrudur. Hatta bu mekanizmanın 2008-2009 yıllarının toplumsal çalkantı olmaksızın atlatılmasında kritik rol oynadığı da doğrudur. Ama köşe dönme hayalinden “belki bize de düşer” umuduna uzanan yelpazenin açık tutulmasının sınırı var. Hele zamlar bir zorunluluk haline gelmişse.

Üçüncüsü Türkiye toplumunun muhafazakârlığının en fazla merkezde toplanmak, aşırılıklardan kaçınmak anlamına geldiğini, yani bizim esasen şucu bucu değil, konformist olduğumuzu vaaz eden araştırma sonuçları yayınlanıyor. Bu tür çalışmalar araştırma yöntemini ve tekniklerini “teori”nin yerine koymak gibi bir tuhaflıkla maluldur.

Krizle, terörle, çuvalla, bombayla, darbeyle, zamla, iç savaşla sürekli tehdit ve terbiye edilen bir toplum merkezden başka nereye gidecek ki?

Neyse, bu araştırmaları bir kenara bırakalım. AKP açısından sorun şu bence: Bu parti gücüne güç kattıkça kendi tabanını tahkim ettiği bir yolda ilerledi. Ancak bu yol bir istasyondan sonra güçlenmek anlamına gelmez oldu. Tehditle terbiye edilen konformist ruh, gaza ruhuna galebe çalmaya başladı.

Bununla ilişkili ve sol açısından pozitif bir öğe de var elbette. Yeni rejimin yükselişine tepki duyan kesimler var ve bunlar bildiğimiz muhalefet tepkisi sergiliyorlar, işte. İşçi sınıfının çeşitli unsurları, Aleviler, Kürtler, kadınlar, gençler... Türkiye toplumunda sağlıklı dinamikler kendini hissettiriyor. Yeterince güçlü ve birikimli olmasalar da...

Bu arada bir beşinci faktör olarak, AKP'nin “sarkaç hareketiyle ilerleme” diyebileceğimiz mekanizmasının da hasar görmesi var. Ne kast ediyorum?

AKP, örneğin Kürt sorununda bir gün uzlaşma, demokratikleşme diyor, sonraki gün operasyonlar yoğunlaşıyordu. Ama bu arada Kürt siyasetinin direnci düşüyor, halk umutsuzlaşıyor, şu veya bu nedenle beklentisini iktidara endeksleyenler çoğalıyor, insanlar dinin birleştiriciliğine sığınmaya kalkıyor, AKP'nin Kürtler arasındaki oy tabanı genişliyor ve sorunun kendisi herkese bıkkınlık vermiş oluyordu. Bu sayede sarkaç AKP'nin yerinde sayması anlamına gelmiyor, süreç ağır ama sağlam adımlarla ilerliyordu. Bir süredir, değil yerinde saymak, ortada bir gerileme olduğu açıktır. Düşünün bir: Zana-Erdoğan görüşmesinden ne kaldı? Öcalan'ın kardeşi aracılığıyla yansıtılan çözüm mesajlarını kim hatırlıyor? Üstelik Kürt sorunu yalnızca bir örnek.

Belli ki, Erdoğan da bu durumun farkında. Farkında olduğu için “bari milliyetçi/faşist duyuları kaptırmayalım” diyor ve emniyet müdürü konusunda olduğu gibi hep bir tarafa ağırlık veriyor.

Yeri gelmişken, MHP... Bir süre öncesine kadar, MHP'nin AKP'ye yakın durduğu örnekler faşist partiyi karikatürleştiriyor, boşa düşürüyordu. Bana sorarsanız, son zamanlarda bu durum da değişmiş, kimin kime yakınlaştığı tartışmalı hale gelmiştir. Böyle giderse, geleceği olmayan MHP karşısında bu kez AKP boşa düşmeyecektir, elbette. Ama AKP yatırım yapmaktan vazgeçemediği sağ kulvarda tapulu bir arazinin sınırlarına çatmış olacaktır...

Altı mı oldu? Galiba eksiksiz bir liste yapmaya kalkarsak çok uzayacak. Son bir taneyle kapatayım.

Türkiye fiilen savaştadır. Emperyalistler Suriye'ye saldırılmasından şikayetçi değiller yalnızca faturayı bu kez Ankara'ya ödettirebileceklerini düşünüyorlar. ABD'nin şu aşamada Suriye için Rusya'yla savaşa tutuşması fantezi olur yalnızca. Özetle: “Madem Yeni-Osmanlı falan diyorsun, öde o zaman.”

Ancak Ankara bu faturayı ödeyemez. Her şey bir yana, Anadolu'nun doğal gaz muslukları Rusya ve İran'ın elinde. Bu kadar basit. Dolayısıyla AKP stratejisi faturayı bölüştürmek anlamına geliyor. Yani büyük patlama. Ve bunun sayesinde korunacak bir iktidar, yükselişi sürecek bir rejim.

Durum genel hatlarıyla budur.