Devrim

Emekçilerin çıkarı işsizliğin azaltılmasındadır elbette. Ama işsizliğin ortadan kaldırılmasını tercih etmeyecek emekçi var mıdır? Azaltma ile tatmin olacak, “bu kadarı bana yeter”, diyecek olan emekçi, kapının önüne konulma sırasının kendisine gelmemesine sevinebilir elbette. Peki, bu mutluluk, tanıdığı veya tanımadığı bir sınıf kardeşinin işsizliği karşısında buruklaşmıyorsa, sevindirik olmuş işçimizin vicdanı nereye gitmiş olabilir?

Yeri gelmişken; Türkiye’de işsizliği azaltmak Tayyip’in çılgın projelerinin konusu olmuştu. Yanılmıyorsam geçen yıl bu sıralar, reis bütün patron arkadaşlarına birer kişiyi daha işe almaları talimatı verdi. Bakın, dedi, ne kolay… Kazın ayağının öyle olmadığı işsiz sayısı ve oranının o talimattan bugüne artmaya devam etmesinden anlaşılabilir. 

Kazın bu ayağı, kapitalizmin yasasıdır. Patronların, emekçi çalıştırırken vazgeçmedikleri ilke, çalıştırılmayan bir yedek işçi ordusunun var olmasıdır. 

Patronlara ricacı olmak yerine patronların olmadığı bir düzen kurarsanız; o zaman olur. O zaman, sosyalist devlet çalışabilir durumda olan ve çalışmak isteyen her yurttaşa iş sunmaktan sorumlu olacaktır.

Bunun gerçekleşmesine devrim diyoruz.

*    *    *

Türkiye’nin borçları deniyor ya; siz arkadaşlarınızla oturduğunuzda kredi kartı borçlarınızı, ortak kolektif borcunuz olarak düşünür müsünüz? Genellikle hayır. Tabii çok yakın dostlar arasında olabilir de… 

Patronlarla sıkı fıkı olduğumuzu varsayıyorlar zahar! Niye patronların har vurup harman savurduğu paralar ülkenin borcu oluyor? Ne bu samimiyet?

AKP döviz borçlularına kıyak olsun diye, onlara özel, kuru sabitledi. Kura “otur oturduğun yerde” demek de bir çılgın veya meczup proje olabilir. Ama ne avro ne dolar söz dinler. O zaman aradaki farkı patronlar değil de çarşıdakiler öder. 

Bu seçimde Tayyip gitsin ve dönüşü olmasın, derim. Lakin mümkünse patronların, üstümüze yıkılmak istenen borçlarıyla birlikte gitsin! Tabii borçları sabitlenmiş patronlar, işlerinin açıldığı bir an yakaladıklarında işsizliğin azalmasına da katkıda bulunabilirler. Pekâlâ teorik olarak mümkündür. Yukarıda, atılan arkadaşıyla beraber vicdanını yitiren işçi de bu gelişmeye sevinebilir. Peki, borcunu ödediği patronunun birilerine ekmek kapısı açmasına sevindirik olanın aklı nereye gitmiş olabilir?

Bu borçlar ödenmemelidir, ödenmeyebilir. İnce alacaklı devletlerin elçilerine ödeme sözü verdi. Ama devlet patronların olmaktan çıkarsa, bunun için patronların olmadığı bir düzen kurulursa, emekçilerin sosyalist devleti de, “kim aldıysa o ödesin” diyecektir. 

Devrim dediğimiz olayın bir tanımı da budur.

*    *    *

Yoksulların ve emekçilerin vicdan ve aklını ezmeden kapitalist düzenin çarkları döndürülemez. Tarihi boyunca düzen bu iş için çeşitli yollar denemiştir. Sosyal devlet deyip sus payı dağıtmak bunlardan biriyse, faşizm de bir diğeri. AKP, şeriatçılığın bu ihtiyacı en iyi karşılayacak yol olduğunu kanıtlayan parti. Halkın, başına gelenlerden patronları ve yöneticileri asla sorumlu tutmamasını garanti eden bir ideoloji! “Kaderimiz böyleymiş.” Mükemmel icat!

Bu mükemmel icadın bir süredir akıllıca kullanılmadığı belli. Nasıl olsun ki, bütün aile Bilal’e benzedi artık. Yüzde 99 Müslümanlık oranının baş aşağı gitmesi karşısında, şeriatçılığın vicdan ve akıl öğütücüsü olarak düzeltilmesi çoktandır gerekiyordu. 

Dinselleşmeyi biraz azaltmak bile iyi gelişme olur elbette. Cinayet fıtrat sayılmasa da, biraz bilimsel önlemler alınsa, işçi ölümleri yüzde 5-10-20 azalsa…

Peki hangisi iyidir? Dinselleşmeyi biraz azaltmak mı, dini kamusal alandan uzaklaştırmak mı? Dinin siyasallaşması ve kurumsal örgütlenmesi yasaklanabilir pekâlâ… Din eğitimi dediğiniz şey, bilimden azade tutulmayabilir. Din tarih bilimi ve toplumsal bilimlerin bir inceleme konusu olarak eğitim sistemine girer yalnızca. Gerisi gelenek, görenektir, isteyen alır okur, birbirine anlatır. 

Siyasal ve kurumsal din, emekçi ve yoksulların akıl ve vicdanını öğütmeye yaradığı için, bunun için de patronların olmayacağı bir düzen kurmak gerekiyor. İmamlar ve mollaların iktidarı kendinden menkul değildir; ipleri sermayenin elindedir.  

Gericiliğin son bulması da artık devrimin tanımları arasına girmiştir.

*    *    *

Seçime gidiyoruz. Oy istiyoruz. Oyları devrime hazırlık için, güç biriktirmek için kullanacağız. Ondan lazım…