Devam yazısı

Sevgili soL okurları, iki gününüzü gazetenin mutfağıyla işgal etmeye hakkımız olmadığını biliyorum elbette.

Ama Kemal’in dünkü “teşekkür” yazısından sonra bugün olsa olsa bir “devam” yazısı yazabilirdim.

Nasıl Kemal’inki “veda” değilse, benimki de “merhaba” olamaz.

Yalnızca başından, daha doğrusu öncesinden beri burada olduğum, soL’da hep köşe yazısı yazdığım için değil. Yazsam da yazmasam da, soL olsa da olmasa da, buranın parçasıyım. Parçasıyız. Burası derken, Türkiye’de siyasal, ideolojik, kültürel, insani... bir kulvar. Burası işte.

Kimi işlere kişisel imza atılır. Doğru yanlış, farklı türü olur mu, hangisi daha iyidir... Bu soruları geçiyorum. Arkadaşlarım bu köşeye taşınmamı ve her gün yazmamı önerdiklerinde üstümde bir ağırlık hissettiğimi ve bu fikri başlangıçta hiç de sevimli bulmadığımı sizlerle paylaşmak durumundayım.

Ama sonra... Gazetede bir başyazı olmasına karar verilmişse, bu da bana düşüyorsa, denecek tek şey “burdayım” olabilirdi. Zaten burdayız.

Yine de bir gün önce yazan Kemal’dir ve otuz küsur yıl ortak ve çok yakın, yoldaşça ve kardeşçe çalışmadan sonra böyle bir yer değiştirme tuhaf ve ağırdır.

Kısa düşünme süresini doldurduk ve yaptığımız değişiklik hakkındaki olası merakları değil işi düşünmenin en iyisi olduğuna kanaat getirdik.

soL gazetesi, Türkiye’de onlarca yıllık bir yeni kulvar açma uğraşının son yıllara denk düşen parçasıdır. Önemli olan bu uğraştır. Tek tek kişileri ve tüm emekleri değerli kılan da bu.

soL nedir, yapılması gereken nedir... “Ne olmuş, ne olmuş” merakı değil, bunlardır doğru sorular.

soL kaldığı yerden devam etmiyor, çünkü kaldığımız bir yer yok. Sadece sizden iki gün iki köşe çalmış ve mutfağımızı biraz paylaşmış oluyoruz.

Seçimin üstünden daha on gün bile geçmemiş ve daha tartışacak çok şey varmış. Türk dışişlerinin Birinci Cumhuriyet’ten devraldığı bir diplomat El Kaide-Reyhanlı bağlantısı üstünden düpedüz AKP’yi boşa düşürmüş. Çok itibarlı bir gazeteci Suriye’de kullanılan gazın Tayyip marka olduğunu kanıtlarıyla ortaya koymuş. Bilim insanlarının İstanbul’u öldürür dediği Üçüncü Köprü daha işin başında üç işçiye mezar olmuş. Boşuna ölmeyenlerden Ethem’in duruşmasında...

Bu başlıklara ve diğerlerine haksızlık etmekten utanarak devam edeceğim...

soL, Türkiye’nin nasıl okunması gerektiğine ilişkin okura yeni kriterler hediye etti. Bu bir akıl işidir. Devam eden bu akıldır.

Türkiye’de başka sosyalistler de yayıncılık yapıyor. Ama soL Türkiye sosyalizminin doğrudan sosyalizm için üretilen biricik günlüğüdür. Bunu devam ettirmek için herkes üstüne ne düşüyorsa onu yapar. Her şeye değer.

Bir de şu var ki, soL zaten çıkıyor! Dün, Kemal aslında genel yayın yönetmenliğini altı ay yapabildiğini yazdı. Dolayısıyla birçok yanıyla, bir diğer kardeşimden, Alper’den devrolan bu görevin, sanıldığından daha kolay olacağını umuyorum. Hatta eminim. soL’un yapıcılarının çoğunu tanıyorum ve burada akıl da rota da var diyerek rahatlıyorum.

Bütün bunları da gazetecilikle ve yayın yönetmenliğiyle ilgili bir formasyon ve deneyime sahip olmadığımı itiraf etmek için yazıyorum!

Köşe yazıyorum ya, gazeteci kartım var... O kartı bir kere Frankfurt Kitap Fuarının yüksek giriş ücreti engelini atlayabilmek için kullandım bir de Muğla Cezaevine Merdan’ı (Yanardağ) görmeye giderken, hani görüş gerekçesi niyetine işe yarar diye cüzdanıma özenle yerleştirdim. Gerek kalmadı “arkadaşıyım” demek kapıların açılmasına yetti...

Bunların dışında bugüne kadar kendime “gazeteci” demek hiç aklıma gelmemişti. Hayatta değilse de, siyasette yapmadığı iş kalmayanlardan biriyim. Kısa sürede yadırgama hissinden kurtulurum herhalde.

Gevezeliği bırakıyorum. Devam ediyoruz.