Demokratın en yorgun yılı

2019, Türkiyeli “demokrat” için en yorgun düşeceği yıl olacağa benziyor…

Yok hayır; Ahmet Kaya’nın şarkısını hatırlatmak istemedim. Kaya, mücadele edip de eline pek bir şey geçmemiş, aldığı darbelerle, düzenin kuşatmasıyla sıkışmış, yalnızlaşmış solcuyu anlatıyor ve yüreğim diyordu, “anlıyor seni.” 

Bu kadarında anlamayacak bir şey yok zaten. Ama sanırım, Ahmet Kaya solcu ile demokratı aynı şey sanıyordu ve bu nedendendir ki, benim kastettiğim başka bir şey... Herkes yorulabilir; ben demokrat’ın, tam da demokratlığından türeyen yorgunluğundan söz edeceğim.

***

Acaba Türkiye demokrasinin erdemlerinden, demokrasi mücadelesinden falan en fazla dem vurulan, ama demokratı en az ülke midir? 

Bana sorarsanız, bizde kimse demokrasiye inanmaz! Demokrasi bir araçtır veya bir istasyon. Çoğunlukla böyle söylenmez, ama kabul edilen budur. Tabii herkes bir diğerini demokrat olmamakla suçlar. Oyunun kurallarının üstünde tepinmek ve sonra demagojiye başvurmak son derece yerleşik bir tarzdır.

Merak etmeyin; demokrasinin yokluğuna gözyaşı dökmem. Zaten demokrasi de o kadar ağlanılası bir eksiklik bırakmaz gerisinde. 

Feodalizm çağında egemenlerin iktidarlarının tanrıya dayandığı kabul görüyordu. Lakin kentlerde çoğalan ve zenginleşen bir başka sınıf vardı ki, tanrıdan yana bahtı pek açık olmayan bu burjuvalar, iktidar iddialarını tek bir şeyle açıklayabilirlerdi: Para! 

Paranın tanrıyla girdiği rekabette, burjuvalar önce belediye aracılığıyla kentte, sonra parlamento aracılığıyla tüm ülkede iktidara ortak oldular. Demokrasinin özü, aristokrasi ile burjuvazi arasında kurulan dehşet dengesidir.

Önceleri yoksul emekçilere alenen “mülkiyetiniz yoksa oy kullanamazsınız” diyordu demokratlar! Artık değişti; şimdi para bulmak yeter; ille mülk gerekmiyor. Parayı aday olacakları partilere, reklam yapacakları medyaya falan yatırıyorlar. Para bulma ve bulduğu parayla düzenin çarklarını sulama özgürlüğü bütün yurttaşlar için var!

Demokrasi budur ve Türkiye’de sorun bu lanet olası yalan senaryosunun iyi oynanmamasında değil, toplumun tanrıdan ve paradan özgürleşmemesindedir. Laik bir emekçi düzenine, istenirse yine demokrasi diyebilirsiniz. Ama, aman karıştırmayın yüzlerce yıllık sömürü toplumlarındaki kepazelikle. 

***

Türkiye, demokrasisi yalan ve demokratı bol bir ülkedir. Demokratların işi 2019’da her zaman olduğundan daha zor olacağa benziyor. 

Burada “muhalefetteki demokrattan” söz ediyoruz. İnsanların gözünün içine baka baka yalan söyleyen iktidar güçlerinden değil. Paranın yetmediği yerde tanrıyı çoktan tekrar sahneye çağırmış bulunan insanlık düşmanlarının demokratlığına kendileri de, onlara inananlar da inanmıyor…

Ancak bizim muhalif “demokrat” inanmaya mecbur bir türdür. Demokrasinin iyi bir şey olduğuna ve örneğin insanların adaleti, özgürlüğü tadacakları bir geleceğe demokrasiden geçip varılacağına inanmak zorundadır. Tartışarak, konuşarak, anlaşarak, uzlaşarak daha iyi bir hayat kurulabileceğine inanmalıdır demokrat. Dünya üzerinde Türkiye’nin örnek alabileceği iyi demokrasiler olduğuna da inanmak ister…

Nasıl olacak şimdi bütün bunlar 2019’da?

Kim inanacak, insanların belediyeler aracılığıyla kendi yörelerini yönetmelerinin çok değerli bir ilerleme olduğuna? Kimi inandıracak? Türkiye pratiği gösteriyor ki, yerel yönetim dediğiniz şey merkezi iktidarın parçası olmalı! En azından uyum sağlamalı. Erdoğan’ın laf attığı sosyal demokrat belediyeler örneğin, kentsel dönüşüm yarışında milleti “şey eden” yandaş müteahhitlerden geri kalmamalı. 

Siyasi olarak da uyumlu olunmalıdır iktidarla. Yoksa kayyum gelir, ham yapar…

Demokrasi mücadelesine nasıl inanabilir, kimi inandırabilir demokratımız? Kim koruyacak ki demokrasiyi? Avrupa Birliği derdi eskiden, demokratlar. Suudi prensi bağrına basanlar, Paris’te 2013 İstanbul’unun gazını, copunu, tekmesini arattırmayanlar yani…

Demokrasi bir mücadeledir tabii. 2019’da demokrasi mücadelesi programının girişine “AKP belediyelerden geldi, belediyelerden gidecek” diye yazılabilir mi? Belediyeleri AKP’den alacağını iddia eden bir ana muhalefet olsa, belki yazılabilirdi… Kayyumlara geçit vermemek bile bir demokrasi sloganı olabilirdi. Henüz böyle bir şey söyleyen bir demokrata rastlamadık. 

İşte bu tablo demokrat için hakikaten yorucu olmalıdır. 

Belki de kriz! Bu ekonomik koşullar altında sarayının mermerlerini değiştirmesine bozulan demokrat işadamları da mı çıkmayacak yahu? 

Demokrat buna inanmak isteyecektir kuşkusuz. Beklentisini destekleyen bir iki veri görse yılların yorgunluğunu bile atabilir üstünden! 

Maalesef… Değil sarayın israfı, savaş kışkırtıcılığına itiraz eden bir kişi bile çıkmamaktadır burjuvazinin saflarından. Oysa şu askeri harcamalar yerine, emekçilere kaynak aktarılsa, onlar da çarşı pazara koşar, ekonomiyi canlandırırlardı. Ne yazık ki burjuvazi, demokratlarımızın çıplak gözle gördüğü (!) bu gerçeği seçememekte ve damadın yeni brifingine koşmak için sabırsızlanmaktadır.

2019 yılında demokratlarımız tükenen enerjilerini yerine koyacak bir şey bulamayacağa benzemektedirler. 

Enerjinin kaynağını yanlış yerde arıyor olabilirler mi peki? Bu düzenden yararlı bir şey çıkartmaya çalışmak yerine, düzeni yıkmayı hedeflemek olamaz mı doğru yol?