Çözüm ve tasfiye

Aydemir Güler'in “Çözüm ve tasfiye” başlıklı yazısı 15 Mart 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Pazartesi günü Yurt gazetesinde İsmail Dükel’in bir haberi çıktı. Bir BDP milletvekili sohbet sırasında AKP’nin geçenlerde yaptığı 1500 Melle atamasına işaret ediyordu.

Bir parantez: Mele veya Melle, dinsel ve geleneksel itibar sahibi, toplumda sözü geçen kişi anlamına geliyor. AKP Kürt illerinde bunları Diyanet İşleri bünyesinde görevlendireceğini iki yıl önce açıkladı. Bekir Bozdağ, 2012’nin en önemli Diyanet projesi olarak ilan etmişti bunu: “Bu kişileri analiz ettik. Toplumda sözü dinlenen, saygınlığı olan, sözleri insanları durduran veya harekete geçiren insanlar.”

Adı verilmeyen milletvekili “Hizbullah Partisi kuruldu. Niye ki” diye soruyor.

Sahiden kuruldu ve Hür Dava Partisi adını taşıyor. Programı şöyle başlıyor: “Cenab-ı Allah, dünya ve içindeki her şeyi insanoğlunun ihtiyaçları için var etmiş ve onun hizmetine sunmuştur.” Adının Hüda Par gibi manalı bir kısaltması olan partinin programı, vesayet anayasasına karşı, devletin ideoloji dayatmasını reddediyor, Kürtçenin ikinci resmi dil yapılmasını talep ediyor, “yerinden yönetim”i ve “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi”ni savunuyor.

Toplumun AKP eliyle yukardan aşağıya dinselleştirilmesini anlatan BDP’li vekil, çözüm süreci denen şeyin “esas amacının” BDP ve Kürt solunu tasfiye olduğunu söylemiş: “BDP bölgede yalnızlaştırılarak zayıflatılacak. Bunun yerine Melleler ve Hizbullah Partisi üzerinden bölgede din ağırlıklı radikal bir yapı oluşturulacak... bunlar bağımsız adaylarla Meclis’e girecek.”

Şimdi parantez değil, eski yazıları hatırlatmak lazım:

“Buradan ancak, Kürt siyasetinin tek özneli ve Öcalan merkezli yapısını dağıtarak geçilebilir. Şimdilik BDP’nin temsilci olması kaçınılmazsa da, dağılma başladıktan sonra Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odasından Barzanicilere, Hizbullahçılardan Burkay’a kadar çok özne sökün edecektir sahneye!”

Bu pasaj, bu köşede 26 Ekim 2012’de “Muhatabı bulmuşler meğer” başlığıyla çıkan yazımdan.
BDP’li vekilin söylediği ile benim yazdığım, üç aşağı beş yukarı aynı doğrultuda. Tabii, detaylar ve arkaplan tartışmalar var...

Kürt patron örgütlerinin sahneyi şenlendirmelerinin ne zamana dayandığını sormak gerekir örneğin. Karşımıza Irak Kürdistanı’nın devletleştirilmesi, yani buna olanak veren Amerikan istilası ve Barzani-Talabani işbirlikçiliği, bu süreçte patronların küplerini doldurması çıkacaktır.
Burkay’ı geçelim. Başında bulunduğu partinin adının Hak-Par eski sosyalistin uzun zamandır Hizbullahçılarla aynı çağrışımlara oynuyor!

Konumuza dönersek, benim söylediğim de, bu süreçte BDP’nin yerini mutlaka başka birilerinin almasının zorlanacağıydı. Başta Hizbullahçıların:

“... Hizbullah kadrolarından bir bölümünün salıverilmesi, bu çevrenin Diyarbakır merkezli kitle eylemlerini büyüterek sürdürmesi, seçimlere katılma gündeminin açılması, partileşme ve İstanbul’da geçenlerde bir mitingle gövde gösterisi yapması... Bu süreç, AKP’nin güncel Kürt politikasının organik parçasıdır. Gericiliğin bu biçimde şahlanmasının müsebbibi iktidardır. Üstelik sorumluluğun dolaylı bir ilişki olarak görülmesi de yanlış olur. Yani toplumdaki dinselleşmenin sonucu olarak ‘aşırı uçlar’a, kendiliğinden gün doğmamıştır. Hizbullah AKP’nin dinselleşmeyi sivri uç haline getirdiği Kürt politikasının ayrılmaz bir ögesidir. Bu anlamda Hizbullah AKP’dir!
“Kürt ulusal hareketinin 2011 seçimlerinde oluşturduğu ulusal birlik ‘ulusal kurtuluşçu islam’ diyebileceğimiz bir kanadı da kapsıyordu.”

Bu satırları da Mayıs 2012’de Komünist aylık dergisinde yazmışım.

Hal böyleyken, AKP’nin samimiyetine güvenilmesini talep eden, buradan halk yararına anayasa çıkartmak isteyen, yerelciliğin demokrasi getireceğini iddia eden, pazarlık niyetine Tayyip’e tepside başkanlık önerenler var.

Ama demek ki, gerçeği anlayanlar da var.