Çözülmüyor, çözülmez

Bu dünyanın yönetici unsurlarından, “işte tamam, şu sorunu da çözdük” diye bir söz duyarsanız, önce tereddütle yaklaşın. En azından tereddüt.

Daha iyisi; inanmayın! Hatta içinizden “şu sorun çözülsün de, sonra…” diye bir his geçtiğini hissederseniz, kendinizi çimdikleyin.

“Temel sorunlar kapitalizmde çözülmez” dediğimizi soL portal okuru biliyor. Kapitalizm kârlar artsın diye insanları hasta eden bir sistemdir. Kapitalizm insanlar düşünmesin, görmesin diye gericiliği pompalayan bir sistemdir. Gericiler çocuklarına aşı yaptırmayınca da salgın hastalıklar geri gelir. Bir sonraki adımda aşılama işinin özel şirketler eliyle yapılacağını tahmin edebilirsiniz. Bu bir sistem değil, delilik.

Ancak bugün “çözülmez” derken, genel geçer olanın ötesinde, “bugün”e vurguda bulunacağım. İçinden geçtiğimiz evre egemen düzenin sorun çözme kapasitesinden ve niyetinden uzaklaşması açısından, belki de benzersiz.

Bunu görmemek, görmeyenlerin sorunu olmakla kalmıyor. Tersine mevcut yapı çözüm umutlarını halklara serpiştirerek ve sol siyaseti bu kırıntılara angaje ederek yeni bir beslenme kanalı yaratmış durumda. Bizim taraf yiyor, karşı tarafa yarıyor.

Örnek mi? Avrupa’da yeni sosyal demokrasi, 20. yüzyıl sosyal demokrasisine göre politik olarak daha liberal, daha piyasacı, işçi sınıfından daha uzak. Zaten zayıflamış işçi sınıfı hareketinden uzaklığı “orta sınıf” hareketlenmesine ve deklase sol unsurların heyecanlanmasına dayanarak telafi edince herkesin yağı eridi.

Başta Yunanistan’da yaşananlar olmak üzere kimse kendini çimdiklemeye, rüyasından uyanmaya yeltenmedi. Sonuç belli. Syriza’cı sol ne yapıyor? Hiçbir şey olmamış gibi yapıyor.

Suriye’ye Rusya girdi ve askeri güç dengesi baştan aşağı değişti diye sevinenler de öyle. Kim Syriza’nın yerine Yeni Demokrasi ve Altın Şafak gelseydi diyebilir? Yine kim Şam şeriatçıların eline geçseydi daha iyi olabileceğini düşünebilir? Ama ehveni şeri çözüm sanmak başka bir şey.

İdlib’e bakın. Kürt merkezli koalisyona bakın. Rusya’ya bakın… Çatışmasızlık bu güçler dengesinden çıkabilen tek sonuçtu ve başka hayaller kadar çatışmasızlık da gerçek dışı. Sadece bu mu? Göç edenler nereye dönecek? Batı ve bölgenin gerici devletleri Suriye’de şeriatçı çetelerin bitmesini kabul edebilirler mi? Türkiye Suriye’deki işgalci konumunu terk edebilir mi? Dahası, TSK’nin orada herhangi bir işi olmaması gerektiğini söylemek mi büyük güçlerin işine gelir, yoksa meşruiyeti tartışmalı bir askeri gücün daha sahada durması mı? Besbelli ki ikincisi. Çünkü Rusya’nın da İran’ın da Ankara ile hesapları Suriye topraklarında başlayıp bitmiyor.

Kudüs tartışması sürecek. Çünkü ABD’nin meczup liderliği işe yaradı ve ortaya bu yakar topu salladı. Hakikaten yakıyor. Filistinli siyasi hareketler, böyle bir provokasyon karşısında göstermelik bir başkent tartışması üstünden birilerini yanlarında hissetmekle durumu idare ediyorlar. Daha önce de yazdım, Filistin’in Birleşmiş Milletler üyeliği için parmağını kımıldatmayan “Filistin dostlarından” geçilmiyor ortalık. Bu dünyada Filistin’de sıfır çözüm!

Veya Kıbrıs… AKP’nin ve AB’nin çözüm yolunu açacağını sananlar, emperyalist sistemi az mı beslediler!

Çözüm yok.

Çözümün olmadığının, olamayacağının en yakıcı biçimde hissedildiği bir coğrafyada yaşıyoruz. Nereye baksak bunun örneklerini görüyoruz.

Çözümsüzlük durumuna yanıp yakılmakla mı zaman yitireceğiz, yoksa madem böyle başka bir yol mu açacağız? Bu işin kapitalizmle olmadığı en fazla bizim buralarda gözlemleniyorsa, kapitalizmi devirme görevi de en fazla bize düşüyor olabilir mi? Sosyalizmin ve devrimin güncelliği diye buna diyoruz…