Çöküş

Değil çocuklarını ölümden koruyabilmek, ölülerini saymaktan aciz bir devletle karşı karşıyayız. Bu sabah soL portalda bu yazıyı okuyacak olanların Adana’nın bir ilçesinde sayısı rivayet konusu çocukların yanmasına dair her şeyi bildiklerini varsayabilirim.

Devlet yurdunu kapat. Aileleri ve çocukları tarikata mahkûm et. En basit önlemleri alma. Yansınlar, ölsünler. Sayılarını hesaplayama…

Hikâye böyle sürüp gidiyor. Buna kader deniyor. Halkın saf dileğindeki gibi Allah korusun’a kaldınız mı, aslında artık bu “kimse korumayacak” anlamına geliyor. Türkiye’deki derin ve yaygın gericiliği sabit bir veri olarak alırsanız, o alçağın bir televizyon kanalında söylediği doğru ve ölüm kader olur.

Geçenlerde Suudi Arabistan’daki katliam da bu anlamda kaderdi. Yanan binadan kız çocukları ancak ahlaka ve dine uygun bir kılık kıyafete bürünmüşlerse çıkabilirlerdi. Giyinemeyenler? Öldüler! Ama gece yarısı çıplak çıksalardı sokağa, ertesi sabah taşlanarak idam edileceklerdi büyük olasılıkla. Bu durumda, yanarak ölmeleri kaderdir tabii ki.

Fidel’in ölümü üstümüze çökene kadar Türkiye’de yaklaşan kriz ve etkileri tartışılıyordu. Bir söyleşide Korkut Hoca ekonomik krizin teşvik edeceği tepkilere umut bağlamanın yanlışlığına işaret etti. Haklıdır; yoksulluk, kriz, işsizlik… böyle bir ortamda kendiliğinden olacak olan, gerici, faşist akımların güçlenmesidir.

Burada “kendiliğinden” derken, “bizim” dahlimiz olmayanı anlıyoruz aslında. Yoksa gericiliğin yayılması için müdahale edenler var ve bu anlamda söz konusu gelişme, kimsenin müdahale etmemesi anlamında kendiliğinden falan değil.

Bu haliyle kendiliğinden gelişmenin ileriye dönük olmayabileceği yaklaşımı pek yerindedir. İnsanlığın yararına herhangi bir olasılık, yalnızca mücadeleyle elde edilebilir. Mücadele yoksa gelecek yok. Mücadele yoksa kader var.

Peki kader ne? Bu durumda ölümlerden ölüm beğenmek. Aladağ’da da kız çocukların namusunu korumak için kapıların kilitli tutulmuş olabileceği söyleniyor.

Tekke ve zaviyeler hangi yıl kapatılmıştı? 91 yıl önce mi?

Koca devlet çocukların yatakhanesiyle mi uğraşacaktı? On yıllar önce özelleştirme tartışırken “devlet bakkallık mı yapar” diyenlerin basbayağı market işinde parayı kırmayı kafaya taktıkları bir süre sonra anlaşıldı. Yatakhane işi de tarikatlara bırakıldı.

Bu sabah saatlerinde bu ülkede öğretmenler nasıl ders anlatacak? Öğrenciler nasıl ders dinleyecek? Çocuklarını bir yobaz sürüsüne teslim eden toplum geceyi uyuyarak geçirmiş olacak mı?

Evet, felaket kendiliğinden ileriye ittirmeyecek toplumu. Öğretmenler ve öğrenciler hep birlikte ve kendiliğinden mateme girmeyecekler. Çocuklarını tarikatların öldürmesine dayanamayan emekçiler hayatı durdurmayacak. Kader-fıtrat sözcüklerini ağızlarına almış olanlar evlerinde bir köşede sinip saklanmayacaklar.

Bütün bunlar mücadele edilirse olacak.

Hiçbir şey kendiliğinden çökmeyecek. Katiller utanmayacak. Birileri devletin çocukların değil yobazların devleti olduğuna güvenecek. İyi de çöküş dediğimiz tam bu değil mi?

Biz peki? Yarın, Ankara’daki büyükelçilikten sonra Fidel için İstanbul’da, İzmir’de de taziye defterleri açılacak. Komandante’nin hüznünü çocukların acısıyla yan yana hissedeceğiz. Acıyla yanan paketten koskoca bir mücadele çıkarmamız gerektiğini bileceğiz.