Çıkışı olmayan kriz

Çıkış bazen görünmez olabilir. Hani arada bir dönemeç vardır ve tünelin ucundan sızan ışığın o kadar manevra yapıp gözümüze kadar gelmesi mümkün olamamıştır. Veya ortada ikna edici bir tez vardır. Birileri şu yoldan gidip şu sorunları aşacağız dediklerinde üç aşağı beş yukarı bir inandırıcılık salgılamaktadırlar. İddia edilen çözüm bir acayip görünmektedir, ama masaya yumruğunu vuran o kadar güçlü ve kararlıdır ki, kimse ağzını açamaz. Hal böyle olunca, hayat bu, herkes bir yol olduğunu kabullenir. Bu kabulleniş çıkışı hakikaten mümkün hale getirir.

Seçenek bol. Bugün Türkiye’de hepsi geçersiz. Bu içinden çıkılabilir bir kriz değil.

Türkiye ekonomisi nedensiz, belirsiz bir umuttur. Vazgeçilemeyecek kadar büyük, yatırım yapılamayacak kadar riskli. Uzun süredir ekonominin kanunu, yani kâr güdüsü siyasal dolayımlar arkasına gizlenmiş ve geleceğe ertelenmiş durumda. Siyasal pazarlıkların ekonomik getirisinin büyük olacağı beklentisi her partnerin cebinde tutulmakla birlikte, muhtaç olunan ve Türkiye’nin damarlarında ancak bir kısmı bulunabilen para yıllardır aktıysa, bu siyasi karar ve talimatla gerçekleşti, doğrudan ekonomik rasyonaliteyle değil. Peki şimdi?

Rublenin rasyonalitesi demeyin. Türkiye öyle eksen meksen değiştiremez. Bu konuda ulusalcıların çirkin ve karanlık işbirliklerini örtmek için yaydıkları bilgi, “bildiğiniz gibi değil, eksen değişiyor” biçiminde. Ve bu kısaca saçma!

Zaten buna zaman var mı, o bile belli değil. Ortadoğu’da son hafta yaşanan kaotik savaş tarihin en acayip düğümlenme anlarını çağrıştıracak türden. Sahadaki silahlı tarafların ve onlarla özdeş ve bağlantılı yerel ve küresel güçlerin kanlı satrancı daha büyük patlamalara yakınlaştırıyor dünyayı. Felaket haberciliği yapmıyorum; kimin kiminle çatışıp kiminle kol kola gireceğinin belli olmadığı durumun böyle gitmeyeceği açıktır. Ve Türkiye IŞİD’le, PYD’yle, ABD’yle, Rusya’yla, İran’la, Almanya’yla, hatta İsveç’le sürekli risk alıyor. Her şeyin çok anlamlı olduğu bir devredeyiz. IŞİD Gaziantep’te Kürt halkını ve hareketini bir kez daha devletin hoşgörüsü sayesinde vurdu. Ama aynı zamanda AKP’nin ülkeyi OHAL sayesinde yönetme iddiası da vurulmuş olmadı mı? Suriye PYD’ye müdahale ederken her özneye özel bir mesaj yollamış oldu. Ankara buradan Kürt koridorunun bloke edilmesini çıkartabilir. Peki, ABD ne çıkartacak?

Türkiye’de bu durumu yönetecek bir iktidar bulunmuyor. Şu anda her hararetli gelişme AKP iktidarını tırpanlar. Ama AKP’nin yangının parlamasını geciktirmek için tek şansı risk alıp hareketlilik yaratmak.

İçerde de öyle. Bir ayı geçen tasfiye operasyonları tek bir şeyi kanıtladı: Tayyipçi-Fethullahçı içiçeliğinin ayrıştırılması imkânsızdır. Bir gün bir Fethullahçıyı yakalayan Tayyipçinin ertesi gün aslında Fethullahçı olduğunun deşifre olması artık yerleşik bir döngüdür. Böyle bir statüko olmaz ve bu sarmaldan çıkış da olmaz.

Meclis neden tatile girdiği de açık değil mi? “Gazi” Meclisin eşzamanlı olarak Fethullahçı bir Meclis olduğunu bir süre daha görmesin kimse diye!

Çıkışı olmayan AKP’dir ve AKP dediğimiz olgu, Fethullah olgusunu da kapsamaktadır. Ve milli mutabakat ilan edileli beri artık çıkışsızlık CHP’yi de kapsıyor demektir. Anayasa komisyonunda işlerin yolunda gittiğini söyleyen, Suriye’deki savaş rüzgârına uzun boylu itiraz edemez. Temel politikasını milli mutabakattan dışlanmama talebine oturtan Kürt hareketi çıkışsızlığa angaje olmuştur…

Çıkış yok, çözüm yok, boşluk var. Kim komünistleri hayalcilikle, olmayacak umutların peşine düşmekle eleştirebilir?