Çıkış yok

Demiştim ya; Türkiye’de sol hiç bu kadar parlamentarist olmamıştı… Kendine marksist-leninist diyen bir bölüm solcusu böyle olan bir ülkenin muhalefeti, sivil toplumu, “tarafsız” medyası ne yapsın! Pazar akşamına kadar mangalda kül bırakmayan “demokrasi güçleri” muhteşem bir dönüşle AKP aklayıcısı haline geldiler. Haksızlık etmeyeyim, parlamenter demokratik devrimi (!) erkenden kutlayan kimileri de, birkaç saat içinde diktatörlerin sandıkta değil sokakta yenileceğini ilan ediverdiler.

“Sokak mücadelesi ilancıları”nın hükmünün sandığa gömülmesini, asrın şakası olarak bir kenara bırakalım. Aklamacılıksa çok makbule geçmiştir, çünkü AKP’nin temsil ettiği ve taşıdığı kir sıradan temizleyicilerle gitmez.

Yine de bir işe yaramayacaktır, çünkü bazı şeyler temizlenmez.

Temizlenmez mi? İsteyen tartışsın. Benim söylediğim tartışma başlığı değil, politik iddia. Bağımsız gözlemciler “fazla yolsuzluk yapılmadı canım” dediklerinde, HDP örgütleri gün boyu okul kuşatan polis haberi yaydıktan sonra daha sayımın ilk dakikalarında parti merkezi yenilgiyi ilan etti diye, CHP kendi elindeki bilgilere değil de servis edilenlere dayanarak hükümeti kutladığı zaman… hırsızlar hırsız, katiller katil, deliler deli olmaktan çıkmaz.

Ama gerçeğin bizden yana olması yetmez. Bizim de gerçekten yana olmamız gerekir.

İş soldan başlar. Solda görülmemiş bir parlamentarizm ve oportünizm egemense, toplumsal çöküş kaçınılmaz oluyor. Çöküntüyü süpürüp, yeni bina dikmek için gerçeklerle ve gelecekle barışık bir sol lazım.

Var mı? Var!

Oylar beş katına arttı diye değil. Biz öyle iddia ettiğimiz için!

*    *    *

Parlamenter, liberal veya burjuva denen sistemde seçimler objektif bir durum değil, egemen sınıfların egemenlik aracıdır. Yani kabalaştırırsam, seçimin kendisi manipüle edilen bir şeydir ve sistemin tamamı manipülatiftir.

Zaten o nedenle sosyalist demokrasi genel oyla yetinmez, ötesine geçer. Sosyalist demokrasi örgütlü emekçiler toplumudur.

Hırsız, katil ve deliler seçim sonuçlarıyla sonuna kadar oynamakta bir beis görmezler. Adam öldürmekte, katliam düzenlemekte, soyup soğana çevirmekte görmedikten sonra…

Seçim sonucunu meşrulaştıran, sonucun kendisi değil, ona boyun eğenlerdir!

Demek ki, seçimden önce restorasyon medyasının Kılıçdaroğlu’na yakıştırdığı “bu kez iktidarı istiyor” imajı yalanmış. Demek ki, Kürt siyasetçileri gerici iktidarla Anayasa tartışmak için yanıp tutuşuyorlarmış. Demek ki, TÜSİAD “benim viskime dokunma, git işçi çocuklarına kuran ezberlet” noktasından memnunmuş. Demek ki, ana akım medya ayakkabı kutularını çoktan unutmuş. Demek ki, bunların tamamı AKP’nin 2013’de patlayan yönetememe krizinden huzursuzmuş…

*    *    *

Neden böyle olduğuna, Türkiye’nin nasıl bu yöne girdiğine ilişkin bir saptamaya ihtiyaç var. Uzun lafın kısası, dünyanın ve ülkenin egemenleri Türkiye’de tehlike olarak AKP’yi değil, krizi, kitlelerin kontrolden çıkma olasılığını görüyorlarmış. Bir şeylerin değişmesi lazım da, ya değiştiriyoruz derken, bu gerici yönetimin elindeki benzin alev alıverirse!

“İyisi mi AKP’yi düzeni restore etmek için biraz olsun başkalaşmaya ikna edelim.”

AKP dünden razı. Üs ver, bırak nükleer bombaları yerleştirsinler, bölgede ateşten alınacak kestane varsa avuçlarınla dal, göçmenleri milyon milyon kabul et, özelleştirmelere ve sermayeye nefes sağlayacak her uygulamaya devam et. Hapisten veya ipten kurtulmak var karşılığında. Daha ne yapmazlar ki?

*    *    *

Davutoğlu kapsayıcılıkta bu anlamda samimidir. Balkona tırmanan Arınç da öyle. Erdoğan ise miting kürsüsünden ilanihaye indi sanılmasın. Ama o itiş kakışın, siyasete ikide bir burnunu sokmasının falan, önümüzdeki dönem “tatlı bir gerilime” dönüşeceği söylenebilir. Krizin bu kadarına can kurban.

Öyle ki, dünün muhalifleri yarın öbür gün Davutoğlu’nu demokrasi cephesinden sayarlarsa şaşmayın!

*    *    *

Peki ya savaş? Yüzlerce ölü?

“Süreç” yeniden başlayacaksa, denecektir ki, “bunu bedel ödeyerek kazandık…”

Bu demagojik anlamıyla değil, ama bizim yüklediğimiz anlamda doğru da olur! Süreç denen şey hep kanla sulana sulana yürüyecektir. Çünkü sosyalizm olmadan değil Kürt sorunu, trafik sıkışıklığı bile çözülmez bu memlekette… Sömürü, gericilik, emperyalizm… bunların halkları barıştırdığı nerede görülmüş?

*    *    *

2011 seçimlerini takip eden siyasal kriz, AKP’nin sömürünün ve gericiliğin temsilcisi olma durumunu aşındırmıştı. Bizce bütün suçların sembolüydü gerici parti. AKP karşıtlığı düzeni devirmekle eş anlamlıydı. Ama düzen siyaseti allem etti, kallem etti ve AKP’yi önce tek kişi bile budandığında makul kabul edilebilecek, “normal” bir kurum olarak sundu. AKP yumuşamadı, gerisi AKP’ye benzedi.

Bu noktaya geldikten sonra bir adım daha atılması kolaydır: “AKP ile de olur.”

Çözüm olur, Anayasa olur, barış olur… Düzen parti ve kurumlarının vardığı ortak seçim değerlendirmesinin özeti budur!

Ancak bu ilginç “zafer”, aslında, düzen açısından trajik bir çaresizlik örneğidir. Türkiye kapitalizmi uğraşıp didinmiş, bu yobaz takımından daha iyisini bulamamış oluyor! AKP çok kısa süre içinde, bu kez ortak değerlendirmenin altına imzayı koyan diğerleriyle birlikte, yıkılası düzenin temsilcisi ve sorumlusu haline gelecek.

Bundan kaçış yok. Buradan çıkış yok. Ve bizim iddiamız var.