Cenazeden Sonra

Türkan Saylan'ın ölümü, başka şeylerin yanı sıra bir soruyu herkesin zihninde canlandırmış olmalıdır. Bu büyük cenaze yeni bir AKP karşıtı dalgayı tetikleyebilecek midir? Bu soruya olumlu yanıt vermek isterdim doğrusu. Türkiye'de örgütlü sosyalist solun dışında, çok daha geniş ve canlı bir ilericiliğin gericiliğe duvar örmesi, kuşkusuz iyi olurdu.

Çok umutlu olmayan yanıtımı, Türkan Saylan'ın birkaç hafta önce maruz kaldığı edepsiz gerici saldırı ve gözdağı karşısında telaffuz ettiği o güzel sözüyle de destekleyeceğim. Saylan "bir süre daha ölmemem lazım" diyerek ölümün elinden çekip aldığı sınırlı sürede yapabileceğini yapmıştır. Derneğini savunmuş, moralsizliğe izin vermemiş, etkileyici bir konser düzenlenmesine ön ayak olmuş, sayısız röportajla son mücadelesinin sözcülüğü görevini yerine getirmiştir. Bana sorarsanız, Türkan hanım son mücadeleden anladığını yapmıştır. Yaşamaya devam edebilseydi, sıraladığım türden eylemlerini sürdürürdü.
İşte, bu eylemlerin birikip birikip sel olacağını, taşıp gericiliği boğacağını zannetmek yersizdir. Türkan hanım mücadeleci bir insandı. Ancak bir siyasi lider değildi ve içinde bulunduğumuz dönem Kemalist referanslı siyasi liderler üretmeye yatkın değildir.

Yanıtımın ikinci dayanağını görkemli cenazenin kamuoyuna en fazla yansıyan kişisinde temellendiriyorum. Yani İhsan Özkeskin'de. Bir emekli müftüde. On binlerce insanın katıldığı eyleme dönüşen cenazenin mesajının musalla taşının başında bir din adamınca dile getirilmesi manidardır. Olayın siyasal anlamının pek sınırlı kalmaya mahkûm olduğunun kanıtıdır da.

CHP'nin geleneksel ve DSP'nin yeni başkanlarıyla, yeni girişimlere akması muhtemel bir milletvekilinin sınırları aşmaya yönelik herhangi bir çabaları da olmamıştır. Sorsanız, cenazeye siyaset karıştırmamak gerekir türünden beylik sözler edip kaçak güreşecekleri kesindir.

Cenazeye örgütlü katılım gösteren TKP'nin ise konumu bu kapsamda ele alınmaya uygun değildir.

Gericiliğe ve AKP'ye karşı yeni bir dalgadan umutlu olmak için siyasal bir adres gerekir. Adresleri silen Ergenekon operasyonuna kendince onurlu bir direniş sergilemek bu gerekliliğe yetmemektedir.

Ancak bir veri de, basına göre cenazede söylenen iki şarkıdır. "Yiğidim aslanım" ile "Arkadaş". İlkini Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun Nâzım Hikmet için yazdığı bilinir. İkincisi ise Yılmaz Güney'in filmiyle ünlenmiştir. İkisinin de referansları çok sağlam biçimde solcudur.

Türkiye'de genel ve muğlak çizgileriyle ilerici muhalefette, iki yıl içinde tasfiye edilen, örneğin Onuncu Yıl Marşı'nın temsil ettiği karakterdir. Nâzım ve benzerleri ise durmaktadır. Yeri gelmişken TKP'nin varlığı, değerli bir bilim ve mücadele insanına borç ödemenin dışında, bu gerçeği hatırlatmaktır da.
Önümüzdeki süreçte düzen içi yanı bariz biçimde öne çıkan ve sola karşı dışlayıcı/önemsizleştirici önlemler almayı ihmal etmeyen bir gericilik karşıtlığının yükselmeyeceği sonucuna varmak için geçtiğimiz iki üç gün yeterli veri sundu. Ankara mitingi, İstanbul'da sanatçı inisiyatifi, Saylan cenazesi... 19 Mayıs 2009'da siyasal sonuçları itibariyle iz bırakan, başbakanın cumhurbaşkanlığı hedefini açıklamasıdır. Bu açıklamanın bir gerici meydan okuma olduğu atlanmamalıdır.

Türkiye kitle devinimleriyle siyasetin şekillendiği bir ülke değildir. Bu iki unsur arasındaki ilişki bizim topraklarımızda örgütlü siyasetin kitlelerin önünü açması biçiminde şekilleniyor. Örgütlü siyasetin bulunmadığı yerde, sonuç ister istemez kitlelerin biriken buharının tahliye edilmesi olur.

Türkiye'de ilericilik alanında örgütlü siyaset sola terk edilmiştir. Önümüzdeki dönemin temel verisi budur.