Bugünlerde

Köşe yazısı zamanı... Bazı haftalarda konu sıkıntısı çekilir, bazen de konular üst üste bindirilir. Şubat 2009'un ilk haftası ikinci türden...

* * *

Cumartesi günü TKP 9. Kongre sürecinin delege toplantısına ayrılmıştı. Uzun uzun anlatmak durumunda değilim. Özetini şöyle anlatabilirim.

Özellikle 2007'de, yani bugünkü örgütsel dönüşümü kararlaştırdığımız momentte, nereye baksak, gözümüz partimizdeki eksikleri görüyordu. Gericilik çağında devrimci siyaset üretmenin zorlukları siyasal alandan kadrolara doğru taşmış, bin bir sıkışıklık üremişti. Açıkçası, ya da bugün farklılaşmış olmanın mümkün kıldığı açıklıkla söyleyebilirim ki, "devrimci ama mutsuz" bir parti olmaya doğru gidiyorduk.

Siyaseten ne yaptığını bilen, hedefleri belirgin, üretiminin üstüne yerleştiği hat şaşırtıcı biçimde sürekli doğrulanan, ama yaşamın hızına yetişme sıkıntısı apaçık hale gelmiş, ayaklarının yetişemediği yaşamı aklıyla sollamaktan keyif değil acı hisseden, bu koşullarda kadrolarının gelişmesini temin edemeyen, tatminsizlik içinde iyi yönetilemeyen bir partiye dönüştüğümüzü hissediyorduk.

Bu tabloyu değiştirebilecek bir kadroyu varsayıp önü mü açılmalıydı yoksa bu tabloyu devretmeyi düşünmek, en basit ifadesiyle "ayıp" mı olurdu?

İki yıllık bir sürecin sonunda ne devrettiğimiz tablo odur, ne de açığa çıkan kadro dinamiklerimizin nitelik ve iddiaları bir varsayımdan ibarettir.

İki yıl hakkıyla değerlendirildi. TKP'de çok şey değişti.

Bunu biliyordum ama Cumartesi emin oldum. Delege toplantısı onlarca yıldır tanık ve parçası olduğum en nitelikli ortamdı. Pazar'ın Cumartesi'yi bütünlemesi, 1 Şubat konferansının akıl açıklığı ve sağlam bir siyasal duruşun yanı sıra kitlesellik ve coşkuyla bütünleşmesini bir rastlantı saymak mümkün değildir. Komünist hareketimizde bir kabına sığamama hali kendini göstermektedir.

TKP hatasız bir parti değildir. Ve daha belirsiz bir ortamda, daha atak bir TKP, kuşkusuz daha fazla hata yapacaktır. Ancak 1 Şubatta söylediğimi burada tekrarlamak durumundayım. Türkiye'de Osmanlıya dönüş sosuyla süslenen cumhuriyetin tasfiyesi, bizde ve dünyada derin ve ağır bir büyük kriz söz konusuyken, devrimci sınıf siyasetinde korkulması gereken hata, "denerken yanılmak" olamaz. İşçi sınıfı hareketi yanılmaktan korkmadan denemeyi gerektiren ölçüde geri mevzidedir. Zincirlerinden başka kaybedeceği bir şeyi olmamak, bir tarihsel doğru olmanın ötesinde, çıplak gerçektir. Ve üstelik TKP'nin aşınması olanaksız bir gelenek haline getirdiği siyasal aklının, tevazuyu koruyarak söyleyeyim, ağır yanılgılara karşı bağışıklığı vardır.

Tasfiye ve kriz koşullarında kaçınmak gereken asıl hata, devrimci olanakları atlayan, sezemeyen, önemsemeyen yaklaşımlardan kaynaklanır. Bunların telafisi olmaz.

TKP kabına sığmamalıdır aklının dümenini, öyle böyle değil, olabilecek en radikal biçimde gençleştirilmiş bir kadroya teslim etmekte, bu kadroyu cüretli bir ataklığa teşvik etmekte duraksamamalıdır. Sınıfımızın ve solun nesnel ve tarihsel olarak önünde sıkışıp kaldığı bu duvar ister üstünden atlanarak, ister delinerek, ama bir biçimde mutlaka aşılacaktır. Önkoşul cüretli bir gençliktir!

* * *

Aynı tarihteki ÖDP Kongresinde gerçekleşen yönetim değişikliği de, -zaten sevmediğim diplomasiyi genel başkanlık görevini bırakmış olmanın rahatlığıyla birleştirip açık konuşacağım- önemsenmelidir.

ÖDP başka bir kulvardır. Solda farklı kulvarlar, elbette birbirine rakiptir. TKP ile ÖDP arasındaki mesafe gerçek bir mesafedir.

Ancak solda AKP'ciliği temsil eden, cumhuriyetin tasfiyesine çanak ve alkış tutan "özgürlükçülüğün" geriye çekilmesi ve "devrimci dayanışma"nın öne çıkması önemlidir. Karşı cepheye "solu teslim alamazsınız" diyen TKP bir başka partinin iç süreçlerinde de haklı çıkmıştır. Bu durum solda farklı kulvarlar arasında yeni bir ilişki türünün şekillenmesi için elverişli bir zeminin doğmasını sağlar. Gerisi bu iki partiden başlayarak sol siyasetçilere kalır. TKP, bu alanda elinden geleni yapacaktır.

TKP sınıf işbirlikçiliğine, emperyalizmin değiştiği yolunda vaaz verenlere, yakın geçmişe bakınca hâlâ reel sosyalizmin başına gelen karşı-devrime sevinenlere karşı "sekter" olmaya devam edecek, hatta daha da sekterleşecek. Ama farklı içerikler de yüklesek, aynı veya çok benzer ilkeleri savunanlar, herkes bilmelidir, TKP'den daha samimi bir dost bulamazlar...

* * *

Davos'ta vites büyüten yeni-Osmanlıcılık hakkında daha çok sözümüz var. Ancak popülaritesi artmakta olan bu kavram için bir uyarı dipnotu düşme gereği de erken doğmuştur.

Son yıllarda bizim siyasal üretimimizde güçlü yer tutan kavramları hatırlarsak biz, toplumsal çürümeden, bir gün gelip bütün memleketin iflah olmaz alçaklar ve ahlaksızlardan ibaret kalacağını kast etmedik. Biz, devletin çözülmesi diyerek, memlekette herhangi bir siyasal yönetim kuvvetinin ne kadar aransa da bulunamayacağı günleri haber vermek istemedik. Biz, cumhuriyetin tasfiyesi derken Osmanlı modernleşmesinden cumhuriyetin ilk yıllarına uzanan burjuva devrim sürecinin tarih sayfalarından kazınıp çıkartılacağını, büsbütün buharlaştırılacağını da iddia etmiş olmuyorduk. Doğu sorunu yeniden doğuyor dediğimizde de, emperyalist paylaşım senaryolarının olduğu gibi yeniden vizyona gireceğini ortaya atmadık...

Bütün bu kavramsallaştırmalar ve bugün, Osmanlıya dönüş, sözcüklerin statik anlamına sadakatle değil, bir yön ve süreç duygusuyla algılanmalıdır.

Bir kere, sözü edilen sürecin ve felaketin tamamlanması, işçi sınıfı ve sol için ağır ve telafisiz bir yenilgi anlamına gelecektir. Bizim "olacak" dediğimiz, herhalde bu olamaz!

İkincisi, aslolan sınıf mücadelesi, aslolan siyasal kavgadır. Analiz mücadelede öznenin kendisini nasıl konumlandıracağını belirler. Sonucu ise mücadelenin kendisi. Çıta yükselten TKP, "Osmanlıya zor dönersiniz" demektedir!

Üçüncüsü, ve pratikte daha az önemli olmayan, ama sanırım bir başka yazının konusu olmaya daha uygun bir not da şu olabilir: Emperyalizm, dansa davet ettiği "müttefikleri"ne ilginç sürprizler yapar. En hafifi dost ateşidir. Arkadan ittiği Afgan gericiliğini kırpıp kırpıp 11 Eylül çağının baş düşmanını türetmiştir. Kuveyt'e saldırı icazeti verdiği Irak'ı işgale uzanan bir çıkmaz sokağa kapatmıştır... Ortadoğu'da yeni tür bir taşeronluk sözleşmesi için Washington'a niyet mektubu sunan AKP'nin başına da daha çok şeyler gelecektir...