Bir kez daha Haziran

Birden fazla soL yazarı olarak, 1 Haziran 2013’ü, 12 Eylül 1980 ile başlayan dönemin kapanışı saydık.

Dönüm noktalarının gününü saatini vermek anlatım kolaylığı sağlar. 1980 darbesinin temsil ettiği değişim de aslında 1977’nin kanlı 1 Mayıs’ıyla başlamıştı, bana sorarsanız. Yıllarca halkın vicdanını, emekçilerin gelecek umutlarını bağladıkları sol, suçlu konumuna düşürülmeye başlanıyor, marjinalize ediliyordu. En kahramanca direnişler bu gidişatı değiştiremedi. 12 Eylül geldiğinde solda her bir odak karşı-devrimin püskürtülemeyeceğini çoktan anlamıştı.

31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayan gece ters yönde bir kırılma başladı. İnisiyatif halkta ve solda, patinaj sırası gericiliktedir.

Haziran Direnişi’nin bu tarihsel anlamını anlamayanlar, kendilerini gülünç veya utanılası durumlara sokuyorlar.

Kalkmışlar tribüne ve okula kural getirmeye kalkıyorlar. Yok Kasımpaşa Beşiktaş’la yaptığı stat sözleşmesini iptal edermiş, yok binbir cinlikle protestocular biletsiz bırakılırmış... Zamanlarını boşa harcadıklarının görülmesi için sezonun açılması bile gerekmedi. Avusturya’nın Salzburg’unda Fenerbahçe’nin pahalı futbolcuları bir gol de AKP’ye attılar.

Sivili, özel güvenliği, milliyetçi, İslamcı bindirme kıtaları yetmemiş. Sanki ne zaman isteseler rektörleri polise davetiye çıkarmıyormuş gibi, üniversitelere daimi resmi polis yerleştireceklermiş. Demek ki, rektörle konuşup gereken ayarlamayı yapmak için geçecek zaman bile riskli geliyor. Ya o arada öğrenciler toplanır da...

Söyleyeyim, tutmaz. Herhangi bir kuvvet öğrencilerin toplanmasını önleyemez.

Türkiye insanının boynu eğik gezdiği, “biz adam olmayız” diye söylenip durduğu dönemde tutardı. Değişen budur.

AKP’nin ağrılarını ancak faşist bir karşı-devrim giderir.

İyi de zaten Türkiye AKP’nin İslamcı-faşist rejim inşasının karşısına dikildi. Bu bir kısır döngü. Erdoğan faşizm istiyor halk izin vermiyor direnişi kırmak için ilaç yine faşizm, ama zaten halk da buna izin vermiyor!

Bu döngüden çıkış yok.

Geriye kaçış da yok. AKP durduğunda düşeceğini bildiğinden bastıracak ama tutmayacak.

Haziran dönemecinin tarihsel anlamını algılamayanlar arasında Kürt siyasetçileri de var. Memlekette başka direnenler olmasını doğal bir sempatiyle karşılamadılar. Kendilerinden rol çalındığını düşündüler!

Haziran direnişçilerinin refleksi, “bize yıllardır Kürtleri kötüleyen, şimdi bize küfreden aynı medya” biçiminde olmuştu. Kürt siyasetçileri, Türk ve Kürt halkları arasında yakalanabilecek en hakiki empatiyi görmezden gelmiş ve bu samimiyete “biz çok çektik, şimdi de siz çekin” türü bir yanıt vermiştir!

Keşke bu anlayışsızlıkla kalsaydı. Eğer orada kalsaydı, ortalama Haziran direnişçisi bu çirkin yanıtı bile “demek Kürt kardeşlerimiz gerçekten çok çekmiş” diye hayra yorabilirdi.

Ama farkındaysanız, darbe lafını AKP’nin maaşlıları dışında bir de Kürt siyasetçileri ağızlarına dolamış durumda.

“Gezi Direnişi’nde darbe heveslileri, darbeye çağrıda bulunanlar vardı” sözünü ayıplamak yetmez. Kürt siyasetçileri bunu biraz daha tekrarlarlarsa, iki aydır AKP’nin maruz kaldığı orantısız mizahın hedefi haline gelecekler.

Gerçek şudur: Türkiye’de devlete sığınmayan, askerden medet ummayan, “büyüklerimizin” çare bulmasını talep etmeyen bir laik halk hareketlenmesi var artık. Haziran 2013 “devletli” değil, halkçı olmasıyla ayırt ediliyor. Darbeye umut bağlandığı çirkin bir karalama. Ama direnişçilere toz maskesi dağıtan askerlerin, dayanışma fotoğrafı çektirip internete salan bir grup erin görüntüleri, tam tersine umutların halka bağlandığını resmediyor.