Bir başka…

Truffaut’nun Son Metro filminde Gérard Depardieu bir kadına kur yaparken “sizin içinizde iki kadın var…” diye söze başlıyordu. Türkiye burjuvazisi de hükümete aygın baygın bakıp “sizin içinizde iki parti var” diyor mudur? Burjuvazi tam da bu ikiliğe aşık. Lakin aynı ikilik başkalarını kötü yola düşürüyor…

AKP Kongresinden önce başladı, Erdoğan’ın önümüzdeki dönem stratejisinin ne olacağı hakkında fikirler uçuşmaya. Giderek birbirini teyit eden yorumların sayısı artıyor. Öyle ki, artık anonimleşen “kaynaklar”a göre Erdoğan’ın tek adamlığındaki irite edici öz, yıpranmışların geri çekilip yenilerin öne itilmesiyle dengelenecekmiş. Sonra son yıllarda kaybedilen eski müttefikler, liberaller ve Kürtlerle köprüler kurulacakmış. AKP kendi dinci tabanında bile itibar yitirmiş ve bu da düzeltilecekmiş. Orta ve küçük sermaye tabanına alan açılacak, umut enjekte edilecek, para dağıtılacakmış. Dış politika, ekonomide açtığı gediklerin giderilmesi yönünde elden geçirilecekmiş. Anti-demokratik olduğu rivayet edilen yüzde on barajı yediye indirilecekmiş. Özetle yaşasın toplumsal barış ve istikrar…

Elmalarla armutların aynı kefeye konmasından öte bir toplam paketten söz ediliyor yani. Bu paketin içindeki öğeler birbirini fena halde ısırıyor. Sermayeye vaatlerin varsa, işçilerden çalacaksın. Toplumsal barış biraz zorlanacak olsa da… Rusya pazarına konsantre olacaksan, Ortadoğu’da edebini takınacaksın. Bu Kürtlerle bir uzlaşma yolu anlamına geliyorsa, İslamcıları ne yapacağını da bulmalısın. Oradaki İslamcıyı hor görürken içerdekini nasıl hoş tutacaksın peki? Parasıyla değil mi dersen başa dönmüş olursun. Hani yıpranmayı giderecektin? Hani imaj tazeleyecektin? Para nerde kısmına hiç girmiyorum. Başını Katar şeyhi tutsa da musluk musluktur!

Teorik olarak uyumlu hale getirilmesi son derece zor olan bu modelin pratiğini siz düşünün artık! Teoride tıkır tıkır kurulmuş modeller bile pratiğin testinden çakabilirken bu iş nasıl olacak bilemiyorum.

Ama bildiklerimi sıralayayım yine de:

Bir: İslamcı, liberal ve Kürt(çü)lerle arayı düzeltmek tarihsel bir referanstır. Bu üç akımdır, cumhuriyet dönüşümüne farklı nedenlerle karşıt veya mesafeli duran. Yine bu üçünün stratejik ortaklığa girdiği gün cumhuriyet de mezara sürüklenmiştir. Bunlara demokrasi yaptırılır mı, diye sormayın. Tayyip reformu bu kadar olur. Bu reformdan demokrasi, laiklik vs adına keyiflenmek ise ya kafasızlık, ya ihanet, ya mazoşizm olur.

İki: Memleketimizde aklın dağıldığı yıllar boyunca bu üç kategori şişmiştir. Bu şişkinlik sayesinde Erdoğan’ın 2017-2019 ajandasının bir nevi reform olarak pazarlanması beklenir.

Üç: Yalnız, on beş yıllık ince politik taktikler manzumesinden sonra tarihsel, yani genelgeçer bir düzleme kaymak bir ilerleme, gelişme sayılamaz. Çünkü arada, biraz yukarda tarif etmeye çalıştığım kördüğüm oluştu. Üstelik düğümü çözmesi umulan daha dün karıştıran kişinin ta kendisi. Basbayağı krizin indirgendiği nokta; bizzat Erdoğan!

Burjuvazi ülkenin yönetilmekten ancak bu kadar uzak düşebileceğini ve bundan sonra Erdoğan’ın en başa “yönetilebilir bir ülke yaratmayı”, krizin hararetini bir nebze dindirmeyi koyduğunu biliyor. O yüzden OHAL’di, YSK’ydı diye konu açıldığında “iyi olmadı tabii” verilecek mesajın üst sınırını çiziyor: İyi olmasın, yeter ki istikrar olsun…

O halde Erdoğan sermaye sınıfını bütün araçlarla sulamaya asılacak. Aynı anlama gelmek üzere emek düşmanlığında yeni rekorlar kapıdadır.

O halde ilim olmasa da, para neredeyse oraya gidilecek. Katar olur, Barzani olur...

O halde bu gidişat ile dinin yolu buluşturulmalıdır. Mesela meczup yobazlar zapturapt altına alınabilir ve İslam’ın tüccar yorumu öne çıkartılır.

Dışarıda ise kimsenin mutlak itaat beklememesi koşuluyla, AKP her bir güç odağına elinden gelen hizmeti sunacaktır. Ne de olsa hepsinin yeri ayrı, hepsi velinimet…

Bildiğimiz gibi, burjuva siyasetinde konular masaya çıplak haliyle getirilmez. Bu paranın, yobazın, emperyalistin paketidir ve amaç bunların saltanatının sürdürülebilir kılınmasından ibarettir. Çıplak görüntü yoksulu, emekçiyi, aydını, yurtseveri çileden çıkartacağı için, Erdoğan yanındaki sadık emekliler ve merakla beklediğimiz genç yeteneklerle birlikte, sokaklarımızdan “reformcu geldi, hanım” diye seslenerek geçecektir.

Tutup tutmayacağı, artık mazoşist, hain ve aptalların tutumuna, bir de -daha doğrusu ondan önce- aklı başında solcuların mücadelesine bağlıdır.

Burjuvazi AKP’nin kârları arttırmaya yarayan saldırganlığına ve düzeni döndürmeye yarayan reformculuğuna hep sevdalı oldu: “Sizin içinizde hem bir zorba, hem de bir bonkör var.”

Bir yanda bu sıradışı aşk süredursun, Kılıçdaroğlu’nun yine mücadele edesi tutmuş; “KHK’lar meclise gelecek” diye masayı yumrukluyormuş. Artık gizli değil açık AKP’li olan muhalifimiz “OHAL kitabına uydurulsun” istiyor. Kürt siyasetinde ise rivayetler çoğaldı. Demirtaş anayasanın şu maddelerini kabul ediyormuş; yok canım, hayır, o haberi yalanlamış. Özerklikten vaz mı geçilmiş? Sırrı Süreyya Önder siyaseti tam da yeni müzakere masası kurulurken mi bırakacakmış?

Hal böyleyse, Erdoğan da reformcu olur elbet!

Rivayetleri geçiniz. Size kesin bilgi: Komünistler bir başka alem istiyormuş.