Bir 1 Mayıs yazısı

AKP ne iki hafta önce Metin Çulhaoğlu'nun yazdığı gibi çok cesur sayılabilir, ne de benim geçen hafta anlatmaya çalıştığım gibi çok güçlü.

Siyasi iktidarla ilgili analiz ve değerlendirmelerde son seçimlerde gücünün zirvesine çıkması, Kılıçdaroğlu umudunu bir şakaya indirgemesi, BDP'nin seçim zaferini törpülemesi, asker ve adliye operasyonlarını aşağı yukarı eksiksiz gediksiz tamamlaması gibi boyutlar kuşkusuz ele alınmaya devam edilecektir. Ancak AKP'nin, yerine göre gücüne yerine göre cesaretine işaret etmeyi ima eden bu tür başlıklar tek başlarına yanlışa götürürler.

AKP'nin kurduğu rejim kuşkusuz güçlüdür, ama iddia edildiği gibi kalıcı olacağını gösteren kanıtlar yığını yoktur ortada. AKP'nin bir gün kentsel dönüşüm, ertesi sabah tiyatrolar, sonraki gün eğitim konularında girdiği restleşmelere bakıp içi kararanlara iktidarın zayıflığı gösterilmelidir.

Aslında bir süredir toplumun çeşitli kesimleri yeni yeni saldırılar karşısında kafayı öne eğmek yerine bir mücadele devinimi içindedirler: Tiyatrocular, faşist sendikadan kopabilen işçiler, sağa sola çekmekle birlikte örgütlenmeye devam eden Aleviler... Türkiye solunun son dönemdeki kıpırdanışı, kıpırdananların bir bölümü farkında olmasa bile, 1 Mayıs ritüelinin yaklaşmasından ibaret sayılamaz. Sol, birikiminin, yeteneğinin, aklının, gücünün sınırları ne olursa olsun, emekçilerin devinimini hem yansıtır, hem temsil eder. İster istemez...

Bir yanda AKP'nin gücüne, cesaretine ve başarılarına işaret etmek, diğer yanda bunların sınırlarını göstermek. Bu iki yöntemsel yaklaşımdan biri mutlak doğru, diğeri mutlak yanlış değil. Abartmaya hiçbir zaman yer olmaması gerektiğini ise bilelim...

Kast ettiğim şu: Türkiye'de bir kısım sol uzun süre AKP'nin gerici pratiklerini önemsememiş, hatta örtmüş, tehlikeye değil olanaklara baktırmaya çalışmıştı. “Özelleştirmeler önemsizdir, nasılsa kamuda kapitalist değil midir? Gericilik deyip durmak doğru olmaz, tarikatlar hayatın gerçeğiyse onları sivil toplum kurumu olarak aramıza almak daha iyi. Her taşın altında emperyalist aramayalım. Hem emperyalist ülkeler Türkiye'den daha demokratik olduğuna göre, bizim üstümüzde ille olumsuz etkiler yaratmayacaklardır. Militarizmin geriletilmesi, kim sağlarsa sağlasın iyi bir şeydir. Zaten Kürt sorunu çözülmeden memlekette sol adına yapacak bir şey de yoktur...”

Bu tiradı uzatabiliriz. Uzlaşmacı, teslimiyetçi, liberal, reformist solculuğun kurduğu bu edebiyat, soldan bakıldığında “AKP'nin barındırdığı olumsuz gücün abartılmaması” gerektiğini vaaz ediyordu.

Bu eğilimin karşısında doğru çizgi AKP'nin emperyalizmin bölgesel tasarımın parçası olduğu, yeni-Osmanlıcı dış politikanın sistematik bir bütünlük oluşturduğu, İkinci Cumhuriyet'in aydınlanmacılık ve emek düşmanlığını birinci sıraya yerleştiren Türkiye kapitalizminin tarihsel evrimiyle tutarlı olduğu, dolayısıyla kapitalizmin bütün birikimi tarafından desteklendiği, beslendiği gibi bir ağırlık noktasına sahip oldu. “Bunlar Türkiye'yi tam anlamıyla sömürgeleştirebilir, en kanlı iç savaş örneklerini yaratabilir, görülmemiş bir soygun düzenine boyun eğdirebilir, şeriatçılığı kurumsallaştırabilirdi.”

Devrimci, sınıf uzlaşmasını reddeden, sosyalist, yurtsever, anti-emperyalist ve enternasyonalist sol “AKP'nin temsil ettiği tehdidin ayırdına varılması” gerektiğini savundu ve bunu sağlamak için uğraş verdi.

Bu sol yaklaşımın içeriği geçersizleşmiş değil elbette. Üstelik bugün solda uzlaşmacı liberal yaklaşımlar kâh Anayasa, kâh tutukluluk süre veya koşullarının değiştirilmesi, kâh Kürt çözümü, kâh asker tasfiyeleri gibi kartlar açılarak oyuna dahil ediliyorlar... Ama yeni bir rejim kurulmuştur. Şimdi gözler bu yeni rejimin zayıf noktalarına, sarsaklıklarına, bunda açılacak gediklere, kriz dinamiklerine, mücadele önceliklerine çevrilmek zorundadır. “Adamların yaptıkları” karşısında hayıflanmaya açılan tepkiler bir kenara bırakılmalıdır. AKP elbette durmuş, kalıcı ve yapısal olarak tökezlemiş falan değil. Çünkü bu iktidar ancak bir emek ve aydınlanma duvarına çarptırılırsa duracaktır. Ancak aynı iktidarın durdurulabileceği, tökezleyebileceği yönünde ortaya bir dizi veri çıkmıştır.

1 Mayıs 2012, bana sorarsanız budur.

1 Mayıs 2012, Türkiye'nin tüm dokularının dayatmaları kusacağını ilan etmelidir. Bugün güçlü değilse bile, güçlenmekte olan AKP değil, dayatmaların reddini temsil eden soldur.