Başa çıkamazlar ve 
Pavey’e düzeltme

2012 ile 2013 arasındaki farklardan biri de şu: Eskiden iktidar saldırdığında bunun yaydığı endişe, üzüntü, karamsarlık oluyordu. Oysa şimdi hep beraber neşeleniyoruz! Halk mizahı kendi kendisiyle yarışa kalkıyor.

“Sevişme izin dilekçesi”, “hemen denetlenmesi gereken kızsız evler”, gırgırına polise telefon açıp ihbarda bulunanlar ve daha niceleri... AKP bununla baş edemez.

Halk saldırıların altında ezilseydi, “şakanın sırası mı yahu” derdik.

Tersine Erdoğan’ın boşa kürek çektiğinin farkındayız. Psikolojik üstünlük halktadır.

İlk tarz, Haziran direnişiyle birlikte devrini tamamlayan eski solculuğa ait. İkincisini halk icat etti ve sola armağan etti.

Türkiye’nin sol hareketi donukluğu, asık suratlılığı gericilere bırakmak, neşeli, esprili bir zekayı kişiliğinin parçası haline getirmek durumundadır. Solcu eskiden siyasette şaka yapmaya kalktığında, iş anında sululuğa dönüyordu. Durmadan kelime oyunları yapan Ufuk Uras neydi öyle!

Şimdi mizahla siyaset sağlıklı bir buluşma halindeler.

Üstelik mizahı silaha dönüştürenler düşünmesini ve dinlemesini de biliyorlar. Donuk ve asık suratlı geçmişte kimse diğerini dinlemezdi. Dinlemediği ve yeni argümanlarla yüz yüze gelmediği için, kalıpları tekrarlamayı polemik zanneder ve dolayısıyla az düşünürdü. Solda herkes bir diğerinin ne dediğini bildiğinden tartışmanın yaratıcılığı ve zekayı davet etmesi de pek nadir yaşanırdı.

Şimdi yeni bir durumda, benzersiz bir saldırı altında, daha önce düşünülemeyecek toplumsal olanakların ve devasa siyasal boşlukların oluşturduğu bir zeminde yeni tartışmalar yaşanacak, yeni denemeler yapılacak. Kalıp tekrarından ibaret olmayan her önerme dikkatle dinlenecek ve tartışılacak. Halk hareketinin içinde nefes alıp veren sol, ülkemizde siyasetin hiçbir zaman yaşamadığı bir samimiyetle donanıyor. Tabii geçmişte kalanlar değil...

AKP bu durum karşısında her defasında daha saldırgan davranacak. Biliyorlar ki, geri adım çorap söküğüne döner. Hızla çözülecekler. O nedenle Erdoğan kendisiyle dalga geçen halk muhalefetine hep daha büyük bir öfkeyle yanıt verecek. “Sıradan muhafazakar”dan tam boy faşist üretmeye çalışıyorlar.

Sağın en çirkin özellikleri açığa çıkıyor. Sadece AKP çözülmeyecek. Onunla beraber, işte bu kristalize olmuş sağcılığın da süpürülmesi mümkün olacak.

Bu sonuç çantada keklik değil. Ama eğlenerek mücadele eden bir halktan daha büyük olanak olabilir mi? Bunları daha çok tartışırız...

Bugün Şafak Pavey’in o zeki ve esprili konuşmasından, kaçınmamız gereken bir hataya değinmekle yetineceğim.

Pavey’in en sağlam argümanlarından biri, türbanın bir özgürlük talebi olduğunu iddia edenlerin hiç başka özgürlük mücadelelerinde yer almadıklarıydı. Türbanın hak mı, ayrımcılık mı, özgürlük mü, gericilik mi olduğunu çok tartıştık. Bir tür “kendine özgürlükçü.” Bizi çok zenginleştirir bu saptama ve polemik.

Pavey’in hatası ise, yukarda geçmişte kaldığını söylediğim “eski zaman”ın bakiyesiydi: “Azınlığın çoğunluğu ezmesi sürdürülemez. Ama çoğunluğun azınlığı ezmesi sürdürülebilirdir.”

Kim çoğunluk? AKP mi? Tayyip’in şeyinin kılı bizim ülkemizde çoğunluk mu yani! Genç kızlarına küfretmek bir çıldırma halidir ve çaresiz bir azınlığa yakışır.

Eskiden “sen mi kurtaracaksın memleketi” denirdi mücadele eden insana. O da canı sıkkın kalakalırdı en azından anlaşılmamışlığın hüznüyle. Şimdi yanıtı açıktır: “Evet ben kurtaracağım!”

Artık gericilik azınlıktır. Adalet, vicdan, özgürlük, eşitlik isteyenler çoğunluktur.

AKP faşizmi azınlıktır ve yıkılmaya mahkumdur. Biz çoğunluğuz ve kazanacağımız kesindir.

Ama hatanın bir mazereti de yok değil. Bu kötümser yaklaşımın mazur görülebileceği tek yer TBMM! Ne de olsa bir eski zaman kurumu...