Aynısı yeniden gösterimde

CHP’yi ürkek zannedenler var. Kemal Kılıçdaroğlu veya eskiden Deniz Baykal’ın iktidara cesaret edemediklerini düşünüyorlar. CHP’nin yeterince atak olmadığı, gelişmeleri öngöremediği, şunu şunu ihmal ettiği, veya beceriksiz olduğu…

CHP liderliğinin yeteneklerini tartışacak değilim. Beni bir yere kadar ilgilendirir. Zaten ne becerilerine kefil olabilirim, ne de tersini iddia edebilirim. Kuşkusuz görüntünün ne yönde olduğu, ortada basbayağı bir başarısızlık olduğuna göre, bellidir.

Ancak meselenin burada başlayıp bittiği fikrine itiraz etmek durumundayım. Yaklaşımın teorik temellerine de, pratik çıktılarına da.

CHP’nin sorunu yalnızca veya esas olarak beceriyle ilgili ise, bu partinin içerden veya dışardan doğruya doğru ittirilmesi gerçek bir seçenek olarak görülecektir. Geçmişe ise bu anlamda doğru yönlendiricilerin olmaması veya yanlış yönlendiricilerin etkisi üstünden açıklama getirilir.

Deniz beye birileri zamanında Tayyip Erdoğan’ı meclise taşıyan yolu açmanın iyi bir iş olacağını söylemiş ve böylece yanıltmış olmalıdır. Kemal bey ise, mesela darbeye karşı demokrasi cephesinden yüründüğünde çok kuvvet kazanılacağına ikna edilmiştir. Baykal’ın camide görünen ilk genel başkan olması, doğru veya yanlış, ama başka türlüsü ve daha iyisi mümkün bir taktik olarak düşünülür. Kılıçdaroğlu’nun AKP’yi “böyle Müslümanlık olmaz” diye eleştirmesi de öyle, “İslam dünyasında meseleler ve çözüm yolları” başlıklı sempozyumu açması da…

Sonuç ve çıkış doğru yönlendiricilerde aranır! O halde CHP dışardan yol göstermek üzere yapıcı biçimde eleştirilmelidir. Yapıcı eleştiri pekâlâ çok sert de olabilir. Veya CHP içerden etkinlenmelidir, etkilenebilir.

Hem dışarısı hem içerisi için, CHP’ye bu tür yaklaşımlar solcuları kötürümleştirmekten başka sonuç vermedi.

Üstelik kaç kez!

Bir, üç, on… Gezi’de uzlaşma çağrısı, bas-geç belediye başkan adayları, Ekmeleddin, Anayasa komisyonları… Yeterince çok.

Ancak yanlışı pratikle sınırlarsanız, yöntemi yani teoriyi tartışmazsanız, yeni bir denemede doğruyu yakalamanın mümkün olduğunu da düşünebilirsiniz. “Yeterince” kaç adet anlamına gelir? Bu ancak sabırla sınanır. Sinirlerinizi aldırmışsanız -ki Türkiye’de sinirler parayla veya tehditle gayet kolay alınabilmektedir!- sonsuza kadar denemeye devam edebilirsiniz… teorik olarak!

Gerçekte ise teorik olarak başka bir bakış mümkündür. “Doğruya ittirmeyi” mümkün saymak, CHP’yi, üstüne doğruların yazılabileceği bir boş kâğıt saymakla eş anlamlıdır. Sanki ütopyalar çağında yaşıyoruz! Kâinatın sırrına nail olan aydınlanmış ütopyacımız, “monark”a en iyi yönetim tarzını ve kurallarını yazıp verecek, o da dilediğince uygulayacak, insanlığı kurtuluşa taşıyacaktır.

Saçmalığın dik alası! Çünkü öyle bir sır yoktur, ama toplumda sınıflar vardır. Ütopyacımız, kendisi farkında olsun veya olmasın, -ne yaptığının gayet iyi farkında olduğunu bilmemiz gereken- hükümdar gibi, sınıflar mücadelesinin tam göbeğindedir. Kâğıtları boş zannedenlerse sınıf körüdür. Boşluklar olsa olsa sınıf mücadelelerinin akışında birtakım kararsızlık anlarının, denge durumlarının ortaya çıkmasına dalalet edebilir.

Yüz yaşına yaklaşan CHP’ye iyi projeleri alıp uygulayacak bir özgürlük atfetmek akıl alır gibi değil. CHP sınıf mücadelelerinin, daha somut ve açık söylersek, sermaye sınıfının, emperyalizmin, ideolojik yapıların, politik geleneklerin, kurumsallıkların belirlenimi altındadır; ve düzeltilebilir bir hatanın ürünü olarak “sapmamakta”, sınıfsallığına uygun davranışlar göstermektedir. Beceri mi demiştik? CHP özelleştirmelerden, kentlerin ve derelerin, tepelerin yağmasından, dinselliğin üstümüze boca edilmesinden, emperyalizmin emir eri konumuna yerleşmekten herhangi bir şikâyeti olmayan “sınıfsallığı” ile ilgili olarak hiç de beceriksiz değildir!

Hiç mi umut yok, diyecektir, CHP ütopyacısı. “O kadar aklı başında, aydınlanmacı, dürüst solcu var partinin içinde. Onlardan da fazla, dışardan eleştiren, doğrusunu öneren bulunur. Zaten taban da aydınlık bir ülke, eşit, adil bir düzen arzuluyor…” Hakikaten, hiç mi umut yoktur?

Üzmek istemem doğrusu, ama bir başkasını “etkilemek için mücadele” vermek saçmalığın bir başta tür dik alasıdır! İşçi sınıfının iktidarı için, sosyalist devrim için mücadele verenler, mesafe aldıkça diğer bütün siyasal faktörleri ve aktörleri etkileyeceklerdir. Ve bu tamamen başka bir şeydir.

Sosyalizm mücadelesini sosyal-demokrasinin ve/veya kemalizmin düzeltilmesi olarak tasarlayanlarsa, mademki sınıf bağlantısı teorisini anlamıyorlar, aynı filmi sonsuza veya sıkılana kadar tekrar tekrar izlemeye devam edebilirler.