Asker Vasiyeti Veya Yanlış Anlama

Sonunda veya yine... bunu da duyduk.

Geçenlerde bir toplantıda bir sol partinin temsilcisi "Türkiye'de demokrasinin önündeki en önemli engel asker vesayetidir" dedi. Bir tek, asker vesayetiyle önü kesilen sivil burjuvazi için gözyaşı dökmemiz eksik kalmıştı. İşte o da oluyor.

Sağ olsun, zamanın oligarşik diktatörlüğü teorileri döndü dolaştı, asker vesayetine bağlandı.

Anladık sonunda kim oligarkmış!

Bir insan hakları savunucusunu dinledim yine sonra bir sendikacıyı da. Hepsi hayli solcuydular. 12 Eylül dendiğinde onların da akıllarına eli sopalı "vasiler" geliyordu. 24 Ocak'ı, Türk-İslam sentezi denen 12 Eylül ideolojisini, Nakşi Özal'ın ultra-liberalizmini, 12 Eylül'ün Marmaris'te tuval üstünde değil, boy boy Çankaya şişmanı ile devam ettiğini anlatmak nafileydi. Ne yapmak istiyorlardı, hafıza-i beşer hakkındaki malum ve uğursuz atasözüne canlı kanıt oluşturmaya mı çalışıyorlardı?

Asker vesayeti lafından bir teori olur mu sanmam. Ama cin olmadan çarpıp, tam teşekküllü teori kurduğunu sananlar olduğuna eminim.

Bunların akılları çok açık olup, demokrasi yolunda iradesiz ve kifayetsiz AKP'yi arkadan ittirmek türünden ilginç bir AKP'ye karşı mücadele stratejileri bile vardır! Emperyalizmin, sermayenin, tarikatların bu denli bağırlarına bastıkları bir ikinci örneğe rastlanmamışken, AKP'nin neresinin yetersiz olduğunu anlatmaları gerektiğinde, AKP'nin demokrasi namına yaptıklarını sergileyemiyorlar belki ama o noktada da "teori" yardıma koşuyor ve "asker vesayetinden çıkılmazsa ne yapılabilir ki" mahzunluğuyla devre tamamlanıyor.

Bir de bu teoriyi Kürtler adına, ama Kürtlere rağmen kurmak yok mu en ilginci o oluyor. Kürt siyasetinin giderek daha yüksek çıkan sesi, Ergenekon'da kontrgerillanın tasfiye değil, reorganize edildiğini dile getiriyor. Bu yaklaşım giderek resmi görüş niteliğine bürünüyor. Ama nafile... asker vesayeti teoricileri Ergenekon operasyonunun hız kaybetmesinden, Fırat'ın doğusuna geçmemesinden dertlenip, basalım gaza diyorlar. AKP'yi veya yargıyı demokrasi yolunda ittirecekler ya...

Hadi, biz, bu aklını yitirmiş kesimlerde duyulmamaya alışkınız. Ya Kürt siyaseti? Onlar "bastığınız gazla kontrgerilla yeniden inşa oluyor" diyecek bizim "Kürtçüler" asker vesayetinin en büyük tehlike olduğunu keşfetmenin coşkusuyla devam edecekler!

Teorimize göre, dünyada makul ve uygar, ve dahi demokratik ülkelerde, askerler hükümete bağlı memurlarmış. Otur dendiğinde oturur, kalk dendiğinde kalkarlarmış... Bu saçmalığı yıllar önce aynı koridorda meslektaşlık yaptığım Mehmet Altan da anlatırdı.

Aynı şeyleri tekrarlamak yerine artık bazı eklerin yapılması gerekir. AKP'nin mutasavver Türkiye'sinde, asker vesayeti teoricisi solcuların daha mutlu olacakları kesindir. Bugün AKP'den hizmetinin karşılığını alan ve muhtemelen Kültür bakanlığı çevresinde ve belediyelerin kentsel dönüşüm maceralarında yoğunlaşan liberal solcu sayısı çok fazla olmasa gerek. Örneğin "asker vesayeti" teorisi ne denli güç kazanırsa, bu sayı artacak, büyük teorilerin hak ettiği anlamlı bedeller ödenebilecektir.

Tabi mesele sadece vasileriyle demokratlarıyla sağdaki gelişmelerle ilgili değildir. Solun da kendini yenilemesi gerekir. Zamanında vasi karşıtı sivil solculardan birileri, oluşturmayı hedefledikleri kuruma finansör ararken memleketin vesayet mağduru bir büyük patronunun da kapısını çalmışlar. Para sorun değilmiş, ama kurumun adının sonuna patronun soyadının ilk iki harfi eklenemez miymiş? Zamanın vesayet karşıtı solcuları bu kadarcık esnekliği bile gösteremeyip çekip gitmesinler mi! Neyse ki, artık belediye ve kültür bakanlığında pratik, kimi kürsülerde de teorik stajlarını tamamlayan vesayet karşıtı özgür sol için yol açık olmalıdır.

Ancak bunların hepsinin para düşkünü olmadıkları, bazı solcuların sadece yanlış yaptıkları doğrudur.

Yanlış yolda oldukları kesindir. Yalnız, acaba meselenin özü yol tabelasını yanlış okumaları olabilir mi?

Solda veya sol adına birilerinin çıkıp sabah akşam asker vesayeti demesi, bütün üst düzey askerlerin vasiyetidir. Sola ve emekçilere uygulanan fiziki ve gerektiğinde askeri şiddetin, uygulayıcılar açısından bir çıktısı da, sopasız geçen sömürü günlerini sıtma sayıp razı olmak değil midir? "Dövmeyin, kabul ediyorum!"

Sermaye egemenliğini, NATO gemilerinin Montrö'nün üstünden geçmesini, tarikatların fareli köyün kavalcısı gibi çocuklarımızı toplayıp kuran kursuna götürmesini, işsizliği, yoksulluğu... hepsini... yeter ki, vesayet olmasın...

12 Eylülcü veya kontrgerillacı bir askerin en samimi dileği, solun ve emekçilerin, sopanın geri çekilmesi karşılığında düzene boyun eğmelerinden başka ne olabilirdi ki?