Arınç'a güle güle, Kürt emekçisine merhaba

Neredeyse yirmi yıldır tanıdığım Murat Bozlak'ın anısına saygıyla...

Beterin beteri vardır sözünün 2014­2015 ilişkisi için geçerli olamayacağını söylemiştim. Hemen doğrulandım: Girdiğimiz yılın asgari kazanımı Bülent Arınç'tan kurtulmamızdır artık! 

Hiç yoktan iyidir, demeyelim ve daha fazlasının mümkün olduğu yolundaki “soL” tezini ciddiye alalım. Tabii bu arada Bülent beyden kurtulmayı da hafife almayalım.

Geçenlerde vapurda, sesi duyulmayacak seviyede kısık açılan televizyonun ekranındaki altyazıyla hoplamıştım yerimden. (Resmini bile çektim, elimde kanıt var) “Amalgam, cıva ve diş sağlığı” yazısının altında daha küçük puntolarla “Bülent Arınç, amalgam ve diş dolgularının zararları hakkında konuşuyor” yazıyordu...

AKP'yi yeterince tanımadığımdan mı, yoksa insan'a inancımı korumaya çalıştığımdan mıdır nedir, isim benzerliği olabileceği bile aklıma geldi. Heyhat, ikiye bölünmüş ekranın yarısını bildiğimiz Arınç'ın görüntüsü işgal ediyor ve gerçekten de ağzımızın içine girmeye çalışıyordu.

Dolayısıyla ben siyasetten çekilme anonsunun kutlanmayı çoktan hak ettiğine inanıyorum.

* * *

Aynı kişinin bir diğer tezimizi, 2011'de Hizbullah şefleri birer ikişer salıverildiklerinde ortaya attığımız tezi teyit ettiğini hatırlayalım: Hüda­Par'ı mazlum ilan etti, bunu görenler de zaten bu partinin HDP'yi durdurmak için ne kadar gerekli olduğunu anlatmaya koyuldular.

Mesele şu ki, bu bir parti değil! Bahsi geçen bildiğimiz Hizbulkontra. 1990'ların karanlık cinayet şebekesi, kullanım süresinin dolması üzerine hapishanedeki rafa kaldırılmıştı. AKP Kürt sorununu çözüme taşıyacak ya, adamlara yeniden kadro açıldı!

Hapishane boşalırken tam bunu öngörmüştük. AKP'nin çözüm süreci hazırlığının önemli bir öğesi Kürt siyasetine PKK geleneğinin dışından aktörleri katmaktır. İster Diyarbakır burjuvazisi olsun, ister Barzanicilik, isterse Kürt Hizbullahı. PKK geleneği sadece ulusal siyasette büyük bir ağırlık tesis etmekle kalmıyor, devletle beraber bir silah tekeli de oluşturuyor. Hizbulkontra burada da çeşitlilik sağlamak üzere yeniden göreve alınmıştır.

Ekim ayı itibariyle o evreye girildi. AKP'yi çözümün partneri, Erdoğan'ı bu uğurda desteklenmesi gereken özel bir kişi olarak gören, yine aynı uğurda Gezi'nin arkasında darbeci aramakta hükümetin savcılarıyla aynı çizgiye düşenlere hatırlatılır...

* * *

Yanlış anlaşılmasın, bu “hatırlatma”nın adresini yaygınlaştırmıyorum. Erdoğan övgücüsü özel olarak Leyla Zana'dır örneğin. Gezi'ye darbe girişimi yakıştırmasında bulunanlar da belli. Herkesi aynı kefeye koyamazsınız...

Ancak bir de Pazartesi günü soL portalda sevgili Aytek (Soner Alpan) Syriza'yı yazmış bulunuyor. Ne alaka demeyin; Aytek yazısında, her doğan yeni gün farklı bir sözcünün, başka yönü gösterdiği bir siyaset tarzının örneklerini sıralıyor. Bu durumun Kürt siyasetine uygulanabilir olduğunu söylemek için benzer biçimde onlarca örnek göstermenin gerektiğini zannetmiyorum. Zaten Kürt siyasi hareketinin birbirini çelen mesajlar vermediği, her sözün bir diğerini tutarlı biçimde bütünlediği ilgililerce de iddia edilmiyor. Açıklama genellikle “büyük siyaset böyle olur” şeklinde yapılıyor.

Buradan, bizim siyasetten anlamadığımız anlamını çıkartmakla uğraşmayalım ve konumuza dönelim. Kürt siyasi hareketi, kuşkusuz bir bütün olarak AKP'ci değil. Bunu genelleştirerek söylemek yanlış ve haksız olacağı gibi, olsa olsa demagoji düşkünü Türk milliyetçilerine yakışır.

Aman uzak olsun...

Ancak AKP'ci olmama durumu sola açıklık, yatkınlık, sola yöneliş diye algılanacaksa, burada da bir “yöntem” zaafı var demektir. Fazla nazik oldu galiba yöntem zaafı sözü... Neyse, nezaket bende kalsın.

Yıllardır Türkiye kapitalizminin Kürt sorununa çözüm üretemeyeceğini söyleyen ve bunu temellendiren geleneğimizin burada kast ettiği “sosyalist bir çözüm” değildi. Kapitalizmde sosyalist çözüm olmayacağını söylemek için bir gelenek oluşturmak gerekmez, dizboyu akılsızlık yeterli olurdu. Kasıt düzen içi ­hani demokratik, anadili özgürleştiren, AB standartlarına uygun ve birçok kapitalist ülkede de uygulanan türden­ bir çözümdür. Yani Türkiye'de bu bile olmaz!

Dolayısıyla Kürt dinamiğinin bir kısmı, bir parçası falan değil, ana gövdesi AKP'yle zıtlaşmaya mahkumdur.

Sorun ve ikilem, bir gözü sağa öteki sola bakan şaşı misali çocuksu basitleştirmelerle ortaya konamaz. Mevcut Kürt siyaseti, Ortadoğu'nun emperyalist ve Türkiye'nin islamcı bağlamında masaya oturmakla soluna duvar örmüş oldu. Bu yönelimden ilerleyen kimileri büsbütün Tayyipçi olabilirler. Tayyipçilerin alternatifi ise solculaşma değil “renkli devrim”cilik olacaktır.

Peki nerede kaldı “zıtlaşmaya mahkum ana gövde”?

Kürt dinamiğini var eden Kürt sorunu, başka şeylerin yanında aynı zamanda ve öncelikle bir emekçi sorunudur. İşte bu temelden emperyalizme yar olacak bir şey çıkmaz. Bu temel yobazlıkla uzlaşamayacak laik bir birikimi barındırmaktadır. Emekçi kimliğinin içinde “vicdan” vardır. Burada sol vardır. Biz varız, umut var...