Amerika’dan beklentisi olmak

Aydemir Güler'in “Amerika'dan beklentisi olmak” başlıklı yazısı 10 Mayıs 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Teori şu: AKP şeriat istiyor, Batılılar radikal İslamdan endişeleniyor.
Peki ne yapmalı? Gericiliğe karşı mücadele!
Hedef? ABD’nin, AKP’nin ipini çekmesi.
Teori: AKP Ortadoğu’da fazla ileri gitti, İsrail’le gerginlikten olsun, Suriye’deki risklerden ve Rusya’nın provoke edilmesinden olsun, İran’la süregiden denge politikasından olsun... Batı rahatsız.
Ne yapacağız? Elbette barışı savunacağız.
Beklentimiz? Batının Ankara’nın frenine basması, hatta...

Bitmedi. Bir de benzer bir “demokrasi teorisi” var. AKP’nin baskıcı politikaları Batıyı Türkiye’nin diktatörlüğe yönelmekte olduğu konusunda tedirgin ediyormuş... Ne yapacağız sorusuna, yukarıdaki örneklerde olduğu gibi yine pozitif bir yanıt verilebilir: Baskılara karşı mücadele... Hedef ise Batının AKP’yi desteklemekten vazgeçmesi...

Bu üçlü bir bütün oluşturuyor ve temel sorununu hemen söylersek, emperyalizm konusunda mutlak bir cehaleti temel alıyor!
Teori, emperyalizmin 11 Eylül sendromunu “saldırıya uğrayan mazlum”un kendini koruma güdüsü sanıyor. Radikal İslamcı denen güçlerin pratiklerinin bütününe bakıldığında, bundan Batılı devletlerin hiç de zarar görmediklerini, tersine emperyalist politikaların kendilerine son derece etkili bir gerekçe bulduklarını söylemeliyiz.

Komplo teorisine ihtiyaç yok. “Bildiğin gibi değil” diye başlayan birtakım istihbarat bilgilerine ne gerek var!

Bakın, radikal İslamcılar Libya’da Kad-dafi’ye karşı özgürlük savaşçısıydı. Kaddafi ise açık dış müdahale başlamadan önce Batılı (eski) dostlarına “ben gidersem El Kaide gelir” diye seslenecek kadar kötü bir politikacıydı.

Suriye’de “terör örgütü” ilan edilen gruplar onlarca farklı ülkeden nasıl geliyorlar acaba ellerini kollarını sallaya sallaya? Bırakın Washington’u, böyle bir insan gücü hareketinin Ankara’dan habersiz veya bağımsız yapılabileceğine kim inanır! Bu örgütler yeri geldiğinde koçbaşı veya en etkili savaşçılardır yeri geldiğinde tehdit unsuru ilan edilir ve müdahale gerekçesi haline getirilirler. Bu çift rollü senaryo, ta Afganistan’da başladı. Son olarak Mali’de uygulandı, şimdi Suriye’de sürüyor.

Özetle radikal İslamın silahlı politik bir a-kım olarak dünya siyaset sahnesinde yerini almasının kaynağı İslam değil, emperyalizmdir. Emperyalizmin bunlarla temelli bir sorunu yoktur.

Türkiye’ye bu teoriyi uygulamaya kalkanların gördükleri işlev ise AKP’ye ve gericiliğe karşı mücadele olmuyor. Erdoğan ve arkadaşlarının emperyalizme göbekten bağımlı olduklarını, tam da bunların arzu ettiği gibi örtmüş oluyor teori!

Bu yaklaşımla gericiliğe karşı mücadele edilmez, ekmeğine yağ sürülür.

Diğer örnekleri açmaya yer kalmadı. Ama Suriye’yi söylemeden geçemem. Teoriye göre, Obama Suriye’de uzlaşma ve çözüm istiyor. Erdoğan başına buyruk işler yapıyor...

Bu yaklaşımı savunanlar, ABD’nin bugün Suriye’ye kolay kolay doğrudan müdahale edemeyeceği gibi çıplak bir gerçekle, emperyalizmin barışçı çözüm istediği gibi bir saçmalığı birbirine karıştırıyorlar. Ortadoğu’da bu tür kafası karışıklara çok rastlanıyor.