AKP’yi yalnız mı zannediyorsunuz?

Siyasi iktidarla gerek ülke gerekse dünya çapındaki egemen sınıflar arasındaki ilişkinin bir yansıma ilişkisi olmadığını herkes biliyor olmalı. Zaten bu, her zaman her yerde çırılçıplak bir ilişki olsaydı, Marx’ın başka bir bağlam için söylediği gibi “bilime gerek olmazdı.”

Ama bu sıralar arada herhangi bir ilişki olmadığını düşünmek çok yaygınlaştı. Hangi yanlışın daha ağır olduğuna girmeyeyim. Bu sorunun yanıtı yerine göre değişik olabilir. Burada bütün bu etkilerden söz etmeyi de düşünmüyorum. Sadece ABD… Ve bir sürü soru…

AKP, hatta kendi başına veya dar ekibiyle Erdoğan, “süreci” rafa veya dondurucuya kaldıracak; ve çok değil, daha bu yılın başında “Kürt devleti geliyor” diye etrafa mesaj yağdıran ABD “gol yemiş” olacak… Buna inanıyor musunuz?

İki buçuk ay içinde onca kan dökülecek ve bu, Türkiye’den daha yeni sınırsız üs kopartan ABD’ye rağmen veya ondan bağımsız olarak yapılmış olacak. Mantıklı mı? “Göreli özerklik” bu mudur?

Memlekette dış borçlanma tepe yapmışken, dolar 3 TL’nin üstüne çıkacak ve aynı bugün olduğu gibi, bunun çok daha dramatik sonuçları olmayacak! Uluslararası sermayesiz bir hiç olacağı bilinen İstanbul borsası çökmeyecek, gelişmeler ilgili bakanın “bir şey olmaz” dualarını duvara çarptırmayacak… Saçma değil mi?

Yoksa Türkiye’nin AKP’li yıllardaki ekonomik gelişiminin, ülkemizin iddia edildiği gibi sınıf atlaması anlamına geldiğine mi inanıyorsunuz? Türkiye gerçekten çağ değiştirmiş, dünyanın belli başlı güçleri arasına çoktan dahil olmuş olabilir mi?

Bildiğimiz, borçlanma bir yana, özelleştirmeler ve dışa açılma yoluyla özerk manevra alanı, bu ölçekteki bir ülke için ilginç biçimde daralmış olan, AB’ye girmeden bağımlılıkta eşik aşmış Türkiye ekonomisinden söz ediyoruz. Neye dayanarak direniyor olabilir bu yapı? “Direniyor” olabilir mi? Yoksa imam takımının iman gücüne siz de mi ikna oldunuz?

Erdoğan yayın yönetmenlerini bizzat arayıp talimat ve tehdit yağdırmayı kimden öğrenmiş olabilir? Ne yapsa yeridir veya o bir mucittir diyebilir misiniz? Türkiye egemenleri çok zamandır, giderek artan bir dozda maruz kaldıklarına benzer davranış kalıpları geliştirmemiş olabilirler mi?

TSK Suriye’ye IŞİD niyetine bomba sallarken ABD ile uyumlu da, Kandil’e saldırırken başına buyruk mudur, dersiniz? Tekrar olacak ama, dolar 3 TL’yi geçmişken belediye başkanlarını kimseye sormadan tutuklayabilir mi hükümet?

Evet, bence halen bir özerklik hüküm sürmektedir. Örneğin AKP hükümeti kaç kişiyi nerede öldüreceği veya kimleri tutuklayacağı konusunda talimat almaya ihtiyaç duymuyordur! Peki ya bu ölçekteki kararlar belli bir onaya tabi olmayabilir mi? Onaysız atılan adımların hesabını vermeyecek kadar güçlü veya bunu akıl etmeyecek kadar meczup bir hükümet yönetiyor olabilir mi bu ülkeyi?

ABD’nin, İran-Rusya bloklaşmasını kırmak için yaptığı açık seçik manevralar Türkiye’de bazı etkiler yaratmış olamaz mı? Örneğin ABD, İran yakınlaşması için belirli bir anlaşma yaparken ve bununla uyumlu biçimde Suriye’de Baas hükümetini IŞİD’e oranla tercih edilebilir saymaya başlamışken, AKP’ye yürü ya kulum diyemez mi?

Emperyalistin büyüğüdür ve İran’la yakınlaşacağım derken, onun müttefiki Suriye’yi büsbütün boşaltacak hali yoktur, bana sorarsanız. ABD ile el sıkışmaya kalkanın canı yanar. Emperyalizmin kapıyı araladığı İran ile Suriye’nin canını Türkiye ile yakmayı akıl etmiş olması mı daha mantıklıdır, yoksa AKP’nin başına buyruk davranabildiği mi?

Açıkçası, ABD Ankara’ya, konseptini düzeltip IŞİD “karşıtı” koalisyona katılma talebini dayatmanın yanına bir de “hediye” eklemiş olamaz mı? Hiç de borçlu olmadığı ve bayağı büyümüş durumdaki Kürt hareketini biraz budama hediyesi mesela…

AKP çok mu güçlüdür, yoksa ABD’ye mahkum mu? Türkiye’ye aynı anda IŞİD ve PKK’ye saldırma imkanı tanımak, Ortadoğu’da Osmanlıcılık oyununda perdeyi indirme zamanı gelen Erdoğan’a, daha ağır ve riskli senaryolar için bir itibar rehabilitasyonu olabilir mi? Daha riskli görev Ukrayna konusunda mı dayatılmaktadır acaba?

Ülkemizdeki bu kan ırmakları emperyalist rüzgarlara karşı mı akmaktadır? “Barış” isteyenler kendi umutlarını ve toplumun beklentilerini ABD kapılarına bağlarken, en hafif deyimle, yeni bir tuzağa düşüyor olmasınlar?