AKP'ye aymak

Çok değil bir yıldan biraz fazlaydı sadece Tayyip Erdoğan referandumda Anayasa değişikliğini savunan solculara da teşekkürlerini sunuyordu. O tarihten biraz daha önce AKP'nin 12 Eylül'ü tasfiye etmekte olduğuna, memleketin kontrgerilladan kurtulduğuna inananlar çoğalıyordu. Sadece Ergenekon davası değil, Hrant Dink soruşturması da böyle bir kurtuluşu müjdeliyordu. Bu dalgadan naif biçimde heyecanlananlar değil, ama dalganın mimarları, dinci, Amerikancı AKP'nin Türkiye'de demokratik devrimi tamamladığını öne sürdüler hatta. Dış politikaya geldiğimizde, AKP hem Türkiye'yi batıyla yakınlaştırması nedeniyle “emeğin Avrupa'sı”nın parçası haline gelmemizin imkanlarını güçlendirdiği, hem de ABD'nin Ortadoğu planlarına bir biçimde taş koyduğu, mazlum halklardan yana konumlandığı için aklanıyor, övülüyordu. Övmek fazla geldiyse, şöyle diyelim: AKP dönemi Türkiye için objektif anlamda pozitif bir dönem sayılıyordu. Hal böyle olunca solun iktidara “yetmez ama devam” demesi de tutarlı olacaktı. Paranın padişahlığını yenmeyecek olsa da, Kürt sorununu çözecek bir AKP cesaretlendirilmeliydi...

Bu arada AKP'ye takıştırılan inciler bir yandan da dökülüyordu kaçınılmaz olarak. Solda bu sürecin yansılarından biri bütün yanılsamalara baştan itibaren karşı duran TKP'nin yalnızlaştırılmaya çalışılması oldu, bir diğeri de ÖDP içindeki ayrışma.

Bu tablonun içinden AKP'ye sol teori düzen Birikim ekolü yazıcılarını ve zaten on yıllardır solcu falan olmayan Çongarlar, Çandarlar ayıklandığında, tabloya bunlarsız bakıldığında bir değişiklik olduğu kesin. AKP'yle özgürlükçü bir zemini paylaştığını zanneden kimi sol-liberal aydınların hapsedildikleri bir ülkede demokratikleşme masalını yutturmak kolay olmuyor. Bu masalın dağa taşa yazıldığı yılların korkunç bir özelleştirme yağmasına sahne olması çelişkisini ise şimdilik bir kenara bırakıyorum...

Yine düzen cephesinde her ağzını açanın “1 Mart tezkeresinin reddi tarihsel bir yanlış oldu” diye lafı bağladığı, Libya'da Türkiye'nin çeteleri besleyip yetiştirmekle övündüğü koşullarda mazlum edebiyatı tökezliyor tabii. AKP Tekel işçisine, öğrenci eylemlerine, HES direnişlerine aynı acımasızlıkla yaklaşıyor, düpedüz insan öldürmekte başka bir sağcı hükümeti aratmıyor. En önemlisi Kürt sorununda Erdoğan'ın ilan ettiği savaş karşısında kolay kolay “yetmez ama” denemiyor.

Bu karanlık gelişmelerin solcu, ilerici, halkçı hareketlerin ve entelijansiyanın aklını açmak gibi aydınlık bir gelişmeye vesile olduğunu söylemekte ise acele edilmemelidir.

Bir önceki konjonktürde öznel veya nesnel AKP yandaşlığına tek tek verilerde destek arayanların şimdi tek tek verilerden muhalefet üretmeleri karşısında, bu değişimi hayırhah bulabiliriz. Ama yeterli sayamayız.

“Eskiden Kürt sorunu yok denirdi, bak şimdi çözüm tartışılıyor” verisine sarılanlar, bugün “AKP başa döndü, silaha sarıldı” verisiyle muhalefete geçmişlerse, yeniden konum değiştirmeleri neredeyse başbakanın iki dudağının arasında demektir!

Türkiye'nin nereden nereye gittiğine ilişkin bir tarihsel bakış açısına sahip olmayanlar ve hatta bunu bir tür radikalizm kisvesi altında (“o da kapitalizm bu da” diyerek) reddedenler, ampirisisttirler ve yeni ampirik veriler hayatlarını basbayağı belirleyecektir. Örneğin bir yetkili Öcalan'ın koşullarını iyileştirmeyi konu edebilir, Ergenekon'un demokrat mağdurlarından kimileri salıverilir veya Topbaş Ayasofya siluetinin arkasında yükselen gökdelen inşaatını durdurursa, solun ve aydınların bu kesimi, AKP'de yeni boncuklar bulur! Örneğin, Anayasanın kendisinin ne kadar önemli olacağı henüz belli değildir, ama Anayasa tartışmaları bu açıdan sola açılmış tuzaklarla dolu olacaktır.

Tarihsellik yoksa, tuzak boldur. Tarihsel bir perspektif geliştirme çabasına örnek olarak TKP'nin 10. Kongresine damga vuran “Birinci Cumhuriyetin Sonu” tezine bakılmalıdır. Tarihselliğe ulaşmak içinse başlangıç noktası ise hiç karmaşık değil. Az önce, geçerken, dedim ya özelleştirmelerin, yani emeğe saldırının zirve yaptığı dönem AKP yıllarıdır. Sınıf pusulası ile tarihsel bakış bir bütündür. Bunlar olmadan AKP'ye aymanın ömrü kısa olur.

Not: Bu haftayla birlikte yazı günümü değiştirmiş oluyorum. Salı ve Çarşamba günlerimin başka işlerle işgal edilmesi karşısında böyle bir değişiklik gerekti.