AKP Solculuğu Örtünüyor AYDEMİR GÜLER

Bir gazetenin etkili sayılması için çok satması, yaygın olarak okunması gerekir mi sanıyorsunuz? Hangi çağda yaşıyorsunuz! Türkiye'nin son veya daha doğrusu Amerika'nın Türkiye'deki yeni günlük gazetesi, önemli satış rakamlarına sahip olmaksızın etkili olduğuna göre, fikrinizi değiştirmelisiniz...

Bu değişiklik bizim ülkede zor olmasa gerek. Etkili siyasetin kitleyle, örgütle bağlantısının, olmasa da olur değil, "olmasa daha iyi olur" diye görüldüğü bir ülkedir Türkiye. Hep dediğimiz gibi burjuva siyaseti kitle hareketi, katılım, bağlanma gibi erdemlerin kaçkınıdır.

Ancak Türkiye, artık bu özellikleriyle dünya kapitalizminin geriden gelenlerine, geç kalmışlarına örnek gösterilemez. İçinde bulunduğumuz dönemin kapitalizmi dönüp dolaşıp Türkiye burjuvazisinin modeliyle buluştu. 12 Eylül'ün toplumu dağıttığı, atomize ettiği söylenirdi. Dünya burjuvazisi Türk 12 Eylül'üne sarılmıştır. Artık bütün dünyada burjuva düzeni, baskın bir eğilim olarak, kitle kaçkınıdır.

Bu tablo kuşkusuz solu da zora soktu. Zaten politika düzlemini bu denli çirkinleştirmekten maksat işçi sınıfını siyasetsiz, solu sınıfsız hale getirmek değil miydi? Öyle bir tablo oluşacaktı ki, sınıf mücadelesi, emekçilerin örgütlenmesi, kitlelere bilinç taşımak diyenlere bütün toplum ve bizzat emekçiler aydan gelmiş gibi bakacaktı... Bu yolda kesin ve mutlak bir başarıya ulaşmalarının imkansız olduğunu biliyoruz. Ama şimdilik başarısız olduklarını da söyleyemiyoruz.

Soldan, ama solun işçi sınıfı iktidarını hedefleyen yakasından bakanlar, bu sıkışık tabloda büyük bir imkan görürler. Gelişigüzel yazarsam, kitlelerin reddi üstüne kurulu bir siyaset, çalışanların satır arasına bile giremediği ekonomi sayfaları ve programları, pazarlanacak proje yoksa çıplak ve parasız kalmaya mahkum bir akademi, kâr için kesilip biçilen doğa, şirketlerin insafında bir sanat... daha uzatmaya gerek var mı listeyi?

Bu bunaltıcı tablo, aynı zamanda kapitalizmin bir alanı boşaltması anlamına geliyor. Sermayenin yığınlarla ilişkisi değişmiştir. Geçmişte burjuva popülizmiyle kuşatmaya ve solla rekabet etmeye çalıştığı, şimdiyse belini doğrultamayacağına kanaat getirdiği büyük yığınları terk etmiştir burjuvazi.

Emekçilerin gözünden ekonomi, insanlık ve doğrular için bilim, estetik ve toplum için sanat, emekçi halk için siyaset... bu uzun liste de bizimdir. Listenin içini doldurmak, olanağa işaret etmek kadar kolay olmuyor! Ancak solun büyük olanağı ve biricik çıkışı buradadır.

Sermaye düzeni yeni modelde maddi olarak yol almıştır ve toplum örgütlülük nosyonundan ciddi biçimde uzaklaştırılmıştır. Bu durum genel olarak siyaset, özel olarak sol ile halk arasında aşılmaz duvarlar değilse de, belli yükseklikte bir çit oluşmasına neden olmuş bulunuyor. Sol için bu çit yalnızca mücadeleyle yıkılacak bir düşmandır.

Ancak işçi sınıfı iktidarından bakmayan solda çit modeli veri alınabilmektedir. Solun bir bölümü, yeni modele "ikna" edilmiştir. Solda da örgütsüz, kitlesiz olmayı benimseyip, bunu çağın gereği sayıp, ülkede ve uluslararası alanda "düzen" tarafından muhatap alınan bir kuruma dönüşmeyi kendince çıkış addeden kesimler var.

Bunlar için artık sol siyasetin nihai ölçütü örgüt, kitle vb olmaktan çıkmıştır. Aslolan düzenin muhatabı bir kurumsallık edinmektir. Bunun için örgüt ve kitle dayanak değil köstek olarak görülmektedir.

Bu bir birey siyasetidir. Kolektif kimliklere yer yoktur. Bu solculuk türünün, en çok, geçmişte, bürokratikleşme, kitle dinamiklerini ihmal etme, stalinizm, elitizm vb diye marksistlerin kafasını ütüleyenlerden çıkması ilginçtir!

Bu kesim, siyaseten tükenen ve kitle örgütü olmaktan uzaklaşma eğilimine giren yapılarda bir çekime sahiptir. Bu kesim, örgütlülükten oldum olası haz etmeyen orta sınıfların bireyciliğini kendine çekmektedir. Bu çizgi ve tarzın bir taban dinamiği retoriğine ve demagojisine dayandırması çok ilginçtir!

Bugün bu AB solculuğudur, TÜSİAD solculuğudur, AKP solculuğudur. Söz konusu kesimin bir süredir AKP'ye karşı mücadeleyi dilinden düşürmemesi çok ama çok ilginçtir!

AKP'yi aklamayı kendine iş edinen, bu partiyi demokrat hatta demokratik devrimci ilan eden, gerici demagojiye kapılan kalabalıklarda dinamizm keşfeden, gericileşmeyi tabandan gelen dalga olarak resmeden, aralarından bir çoğu eliyle tercih edilecek "ikinci parti" olarak gösterilen, temsilcilerini Yeni Şafak gazetesinin konuk yazarlığına abone edenler, şimdi AKP'yi durdurma stratejisi üstüne döktürmeye başlıyorlar.

Diğer özellikleri ve ilginçlikleri bir yana, bu sonuncusunda bizim payımız olduğunu söylemek durumundayız. Komünist hareketin ve emek bakış açısını terk etmeyenlerin oluşturduğu basınç AKP'ciliğin üstüne bir örtü geçirilmesini gerekli kıldı. Olan budur.