AKP nedir, ne değildir?

Söyleyeceklerimden, aman, siyasi iktidarı hafife aldığım sonucu çıkmasın. İçinde bulunduğumuz dönem ne hafife almayı, ne şakayı kaldırır. Türkiye tarihine, görülmemiş çıldırma halleri olarak geçeceği kesin olan AKP tahribatının temizlenmesi de büyük uğraşların sonucu olacaktır. Bu kadar cesaretlendirilen yobazlığın ve sermaye şımarıklığının baskılanması için hakikaten çok örgütlü ve devrimci bir karşı ağırlık oluşması gerek. Türkiye’ye bir dizi tarihsel değerin geri kazandırılması çok ciddi iş. Üstelik bütün bunların, ülke bir daha ayağa kalkamayacak ölçüde dağılmadan gerçekleşmesi gerekiyor.

Zaten nasıl hafife alabilirim ki, daha demokratikleşme sayıklamaları havada uçuşurken biz değil miydik, felaketin eşiğinde olduğumuzu söyleyen? İşte felaket!

Benim itirazım, AKP’nin neredeyse yıkılması olanaksız gösterilmesine. Benim itirazım, AKP’nin olsa olsa süper güçlerce yıkılabilecek bir yapı olarak resmedilmesine. Bu tür yaklaşımlar hafife almaktan da büyük yanlış olur.

***

Herhangi bir konu seçin. Ben Afrin’i seçeyim. Olay güçlülük ve temelleri sağlam olmak falan değil.

Bu nasıl bir hükümettir ki, ordusunun verdiği kayıpları sayamaz? Ama karşı tarafın bütün detaylarına vakıftır! (Kim inanır?) Böyle daha kaç hafta idare edebilirler?

Rusya bir uçak ve pilot kaybetmesi üzerine önlemler geliştiriyor ve TSK’ye hava bombardımanı yasağı koyuyor. Bu ancak günlerce hava saldırısı haberi geçilmeyince seziliyor, araştırınca çıkıyor!

Eski IŞİD’ciler kırpıp kırpıp ÖSO’cu mu yapılıyor? Bu iddia ortada kalamaz. Rizeli ÖSO’cu ne demektir peki? Bugünkü dengeleri AKP kendi lehine radikal biçimde sıçratmadığı takdirde ÖSO çetesi iktidarın elinde değil, böğründe patlayacak!

Her açıklamada “Deaş deaş” diye tekrar edince (ki resmi olarak şöyle: PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ) Türkiye bunlarla hakikaten savaşmış ve ABD’nin “IŞİD’le mücadelede konsantrasyonu bozmama” nakaratına uymuş olmuyor. Bu arada, zamanında kendine Irak ve Şam İslam Devleti adını takan bu topluluğun Erdoğan tarafından Deaş diye anılması, başkalarının da yaptığı gibi İslam sözcüğünü hatırlatmamak için! Herkes aptal ya, Arapçasını kullanırsa unutulur sanıyor. İyi de Deaş aynı ismin Arapça kısaltması ve onun da içinde İslam geçiyor!

Böyle gitmez. Öldü denen siviller için “etek giymiş terörist” diyerek hiç gitmez. ABD Münbiç’ten askerini çekse de çekmese de olmaz.

TSK ve AKP hakkında kimyasal silah iddiası bir kez düştü gündeme. Doğru olsa da olmasa da sonuçları ağır oluyor. Böyle, afrayla tafrayla gitmiyor!

Durumun farklı olduğu tek bir örnek bulamazsınız. “AKP o kadar güçlü ki, devleti yok etmiş, partiyi devletin yerine geçirmiş!” Geçiremezsiniz. Bu durum güç kanıtı değil tersine zaaf belirtisidir.

***

AKP birkaç yoldan “yıkılmaz” gösteriliyor. Bir tanesi bu partinin yüzlerce yıl öncesine uzanan köklü bir İslam yorumunun taşıyıcısı olduğu tezi. Tarihsel olay ve figürlerle benzeşmeler akıl açıcı olabilir. Ama artık ne o din yorumu aynı yorumdur, ne o tarikat varlığını sürdürüp bugüne gelmiştir.

Peki ne sakıncası var? Bir değil çok sakıncası var:

Bir: Eğer yüz yıllar öncesinden fırlayıp ve bütün değişimlere direne direne geliyorlarsa gerçekten çok güçlüdürler ve aslında bunca zamandır yalnızca taktik geri çekilişler yaşamışlardır! Oysa değil. “Biz” bunları dünyada da Türkiye’de de yendik daha önce. Avrupa aydınlanmasının Büyük Fransız Devriminde yendik. İşçi sınıfı aydınlanmasının Büyük Ekim Devriminde bir daha yendik. Türkiye’de Kurtuluş Savaşıyla, Cumhuriyetle döne döne yendik! Yine yeneriz.

İki: Bu yaklaşım dinci gericiliğin bugünkü varoluşuyla kapitalist toplumsal yapı arasındaki nedensellik ilişkisini yok eder. Bu sahtekarlıktır. Zamandan ve mekândan bağımsız biçimde kazanan din değil, kapitalizmin yeniden anlamlandırdığı, biçimlendirdiği haliyle dinci gericilik. Gücünün de bir bağlamı var. Yani Erdoğan’ın dediği gibi OHAL patronlar içindir. Bugün bütün iktidar Erdoğan’ın şahsında patronlardadır! Ortaçağa geri dönmedik. Kapitalizmin en modern hali bu oldu!

***

Bir diğer yol AKP’nin kendine ait bir sınıfı olduğu varsayımı. Anadolu sermayesi, yeşil sermaye, İslami sermaye… Burjuva iktidarının burjuvazinin bütünüyle ilişkisi çok farklı biçimler alabilir. Ama kapitalizmde sınıfların mücadelesi vardır. Toplumun hareketi egemenlerin iç oyunlarıyla değil, çok boyutlu, çok karmaşık sınıf mücadeleleriyle belirlenir, yön kazanır.

Ne sakıncası mı var? Çok…

Bir: “AKP’nin burjuvazisinin” burjuvazinin diğer kanadıyla basbayağı savaştığı iddia edilebiliyor. Böyle bir iddianın üstüne, yalnızca “AKP ile kavgalı herkes bir araya gelsin” önerisi oturtulabilir. İyi iş, çocuklara tasallut eden çember sakallıyı lanetle, işçi düşmanı, özelleştirme şampiyonu TÜSİAD'cıların yanına koş!

İki: Bu iç savaş senaryosunu AKP işliyor zaten. Milli ve dini sermaye, iç ve dış gavurlara karşı! Gavur lafının kendisini reddederiz elbette. Ama gavurluğun gölgesi yakana ilişip paçana sıçradıktan sonra, “memleket kavgasını” kazanamazsın.

Bir de güzelleme düzülmüyor mu! Protestan ahlakıymış, yeni bir modernleşmeymiş… Bunların inancı “her Cuma ayet sallayıp bakara makara yapmak” değil miydi; kendileri söylemişti. En modernleri ekonomik faaliyetini “milletin a… koyacağım” diye tarif etmiyor muydu! Ahlaklarına hiç dokunmayayım…

Üç: AKP bir biçimde yenilenme olarak tanımlandığında karşı-devrimin üstü örtülüyor. İçinde ilerleme unsuru var sanılıyor. Ve zannediliyor ki, karşı-devrimleri istisnai, aşırı tipler yapar. Oysa Hitler’in “engellenebilir yükselişi” Alman kapitalizminin bütün tekelleri adınaydı. Engelleyecek olansa işçi sınıfıydı. Yani Erdoğan’ın rol aldığı sahne burjuvazinin iç kavgası değil, patronların emekçilerle kavgasının sahnesidir.

***

Bunların yarattığı tahribatı gidermek için çok çalışmamız gerekecek. Burnumuzu tıkayıp temizleyeceğiz. Ama bana sorarsanız, en fazla “valla ben orada değildim” diyenlerle uğraşacağız. “Ben tecavüz etmedim, o etti” diyenden geçilmeyecek ortalık…

Çünkü köksüzler, çünkü havada duruyorlar, çünkü sahip çıkacakları tek bir şey yapmıyorlar. İnsana yabancı bir ucubeden ibaretler.

Aynı kapitalizmin kendisi ve bütünü gibi.